27.11.12

luxus

                         Canınız sıkıldığında bu eğlenceli grubu dinlemenizi öneriyorum :))

20.11.12

Hamlet'ten...

"Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
 Düşüncemizin katlanması mı güzel,
 Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
 Yoksa diretip bela denizlerine kaşı
 Dur, yeter! demesi mi?
 Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
 Bitebilir bütün acıları yüreğin,
 Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
 Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
 Çünkü o ölüm uykularında,
 Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
 Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
 Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
 Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
 Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
 Sevgisinin kepaze edilmesine,
 Kanunların bu kadar yavaş
 Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
 Kötülere kul olmasına iyi insanın
 Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
 Kim ister bütün bunlara katlanmak
 Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,
 Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
 O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
 Ürkütmese yüreğini?
 Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
 Çektiklerine razı etmese insanı?
 Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
 Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
 Yürekten gelenin doğal rengini.
 Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
 Yollarını değiştirip bu yüzden,
 Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar."

10.11.12

caramel ..


Caramel öyle hoş öyle ince bir filmdi ki, kadınların dönem dönem yaşadığı duygusallıkları öyle ince ve nazik anlatıyor ki..İnsan ister istemez etkileniyor.Yönetmeni, aynı zamanda filmde de rol alan Lübnanlı Nadine Labaki.. Sanırım en çok filmin müziklerini beğendim ,insanı alıp bambaşka yerlere götürüyor.Kulağımda hep dolaşan bir melodi olsaydı eğer o, mreyte ya mreyte olsun isterdim..



Türkçe çeviri: (kaynak :ekşi sözlük)
aynam, aynam sana hikayemi anlatacağım
söyle bana, kimim ben
ne kadar büyürsen büyü, ne kadar değişirsen değiş, sen bensin ve ben de sen
benim gözümde zaten hala altı yaşındasın, ah aynam

sana hikayemi anlatacağım
bana onların hepsinden daha zarif
ve daha cazibeli olduğumu söyle
bak bana ve ne gördüğünü söyle, ah aynam

sana hikayemi anlatacağım
söyle bana neden şimdi
saçlarım sarı değil
kalçalarım küçük değil ve
dudaklarım dolgun değil, ah aynam

sana hikayemi anlatacağım
söyle bana nasıl küçültebilirim onu veya
makyajla nasıl güzelleşebilirim
o güzel kıyafetlerin içinde

söyle bana kimim ben
ne kadar büyürsen büyü, ne kadar değişirsen değiş, sen bensin ve ben de sen
benim gözümde zaten hala altı yaşındasın, ah aynam

söyle bana kimim ben

söyle bana kimim ben

ah aynam, ah aynam, ah aynam

3.11.12

zuhal olcay & gecenin öteki yüzü

gecenin öteki yüzünde
ağlayacak gözyaşlarımız hep vardı
hayallerimiz ürkerdi sizlerden
mahçuptuk sesimiz duyulmazdı
gecenin öteki yüzünde
sorgulanan günahlarımız hep vardı
sevdiklerimiz kaçardı bizlerden
kaybedecek neyimiz kaldı
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
umutlarımız suçsuz biçare
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
köşelerimiz uçsuz,yapılarımız virane..
gecenin öteki yüzünde
saklanacak sırlarımız hep vardı
sessizliğimiz geçmezdi bizlerden
nedenlerimiz hiç sorulmazdı
gecenin öteki yüzünde
söylenecek sözlerimiz hep vardı
susardık korkardık sizlerden
susardık, hiçbir şey sormazdık
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
umutlarımız suçsuz biçare
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
köşelerimiz uçsuz, yapılarımız virane..

30.10.12

charles bukowski


"Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem.Toplumun beni şekillekendirmesinden hoşlanmam.   "

29

Cumhiyetimizin 89.yılı kutlamaları bana kalırsa bu sene, utanç vericiydi. Çünkü bu ülkeyi vaktinde hep birlikte kuran atalarımızın, nasıl oluyorsa günümüzde onlarca yazı okuyan, gören, dinleyen gençliğinden, daha yüksek bir farkındalığı varmış. Evet tamam kutlamalar yapıldı ama sorun, kutlayan insanların diğerlerinin gözüne sokarcasına bu bizim bayramımız siz bizi ilgilendirmiyorsunuz tavırları ile sizin bayramınız deyip mecburi kutlama yapanların samimiyetsizlikleriydi. Her ne olursa olsun bizler her zaman okuruz söyleriz biz kocaman bir aileyiz diye ama zaman geçtikçe birbirimize karşı tahammülsüzleşmeye başladık.Yazık ,neden birbirimizi üzüyoruz, kısacık hayatlarımızda.. Neyin kavgası yaşadıklarınız? Bugün kutlamayı, kutlamadan çok çekişmeye benzettiğiniz için hepinize yazık..

28.10.12

Peaceful Warrior (2006)

Tür: Dram,Spor
Yönetmen: Victor Salva
Oyuncular: Nick Nolte,Amy Smart,Scott Mechlowicz,Steve Talley,Paul Wesley

     Peaceful Warrior başarılı bir jimnastikçi olan Dan Millman'ın hayatından bir kesiti konu alıyor.Aslında Dan Millman'ın kendi anılarını yazdığı "Way of the Peaceful Warrior" kitabından esinlenilmiş.Zorluklara karşı direnmeyi anlatıyor desem klasik ve sıkıcı gelir ,aslında öyle konu biraz klasik ama kendi açımdan eskiden jimnastikle ilgilenmiş olmamdandır belkide hiç sıkılmadım.Ve unuttuğum bir şeyi hatırladım anı yaşamak o anda olmak anı hissetmek ve asla hiçbir şeyin olmayacağına inanmak.
    Yani film farkındağımızı arttırmak adına ince ince detaylandırılmış benim favorilerimden olsada herkesde aynı etkiyi yaratmayacağını bildiğimden beğenip beğenmeyeceğiniz hakkında bir fikrim yok.İzleyin ve görün :))

24.10.12

superman :)

       Bir film izlersiniz  ya da bir kitap okursunuz sonra sanki bütün dünyayı değiştirebilecekmişsiniz gibi ,sanki gerçek bir kahramanmışsınız gibi hissedersiniz. Aslında öylesinizdir yani bence herkes kendi hayatının firavunudur. Bu konuda kendimize dürüst olmalıyız,hepimizin hayatının merkezinde yine kendimiz yok muyuz? Aslında masum ve normal gözükse bile kendimizi merkeze koyduğumuz sürece sadece hayallerimizde kahraman olabiliriz.
      Düşünsenize..Sonsuz ve büyülü bir hayal gücüne sahip bir sürü minik prens ve prenses var.Onların kahramanı olsaydık belki yaşadığımızı gerçekten hissederdik.

P.S. Bir dilek tut ve şimdi üfle, kahraman..

16.10.12

mavi

Bu şiiri yeni keşfettim ve kesinlikle çok beğendim..


Sorsan, ikimiz de maviydik;
ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü...
biz bu kadar aykırıyız işte...
sen gökyüzüsün,
dilediğince uçarsın,nefes alırsın...
ben denizim gelgitleri olan,
dipsiz ve tehlikeli...
bana diyorsun ki aşık mısın?
imkansız bu aşk..
ne gökyüzü sevebilir denizi
nede deniz kavuşur gökyüzüne...
Seyide Doyran

15.10.12

beethoven'dan..

"İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem.
 Karakterin olmadığı yerde, ne büyük sanatçı, ne de büyük mücadele
 adamı vardır. Orada var olan, zamanın yok ettiği, içleri boş yaratıklardır.Bütün mesele, büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır. "
                                                                              Ludwig van Beethoven
                                                            SADECE DİNLEE

14.10.12

We Found Love- Lindsey Stirling- VenTribe



                      Harika! Yaşamak ne güzel, yani gerçekten içten güzel insanlara sahipseniz öyle anlamlı ki hayat.. İyi ki burdayım.. Bir gün hayal ettiğimiz dünyaya kavuşmak dileğiyle..

24.9.12

bir mektup..

Bu Kurt Cobain'in mektubunu bir yerde gördüm şimdi hatırlayamıyorum ama el yazısı olan her şey ilgimi çekiyor ve paylaşmak istedim..

 
Kurt Donald Cobain İntihar mektubu ...
 Boddah'a söylenmistir;
 Aciz her seyden sızlanan bir çocok olmayı açıkca tercih eden görmüs gecirmiş bir budalanın agzından.
 Bu notu anlamak zor olmayacaktır punk-rock'a giris derslerınde yer alan uyarıların yıllar boyunca diyelim ki bağımsızlık ve toplum tarafından kabul görmeyen ilgili kanıtlandı. Müzik yapmanın yanında dinlemekten de okumak ver yazmaktan da uzun yıllardır heycan duymuyorum. Bu konuda sözlerin ötesinde suçlu hissediyorum kendimi. Örnegim kalabalığın sahne arkasına geçtigimiz andan itbaren ısıkların baslayan manik çıglıkları beni bu hayranlıktan ve böyle sevilmekten haz duydugunu belli olan Freddie Mercury'i etkiledigi kadar etkilemedi o dinliyicilerin tezahüratında etkilendigini ve onlara taptıgını söylerdi. Bu yüzden onun hem kıskanıyor hemde hayranlık duyuyorum. Gercek su ki sizi hiç birinizi kandıramam. Kısaca bunu ne siz hak ediyorsunuz ne de ben. Bence en kötü suç % 100 eğleniyormuş gibi yaparak ve oynayarak insanları kazıklamaktır. Bazen sahneye çıkmadan önce ayarladıgında bana yumruk atacak bir saatim olmalı diye düsünüyorum. Sahip olduklarımın kıymetini bilmek için elimden geleni yaptım ( gercekten tanrım inan yaptım ama yetmiyor) benim ve bizim bir cok insanı etkiledigimizin eylendirdiğimizin farkındayım. Bir seylerin kıymetini elinden gidince anlayan o narsistlerden biriyim herhalde. Çok hassasım cocukken duydugum yasam sevincini duyabilmek icin biraz olsun kendimden gecmem gerekiyor. Son üc turnede müziğimizi seven ve sahsen tanıdıgım insanlara cok daha yakın davrandığım ama herkese karsı duyduğum empatinin ve sucluluk duygusunun üstünden gelmiyor.
 Hepimizin ıçinde iyilik vardır ve sanırım ben insanları cok fazla seviyorum beni üzecekleri kadar fazla ben Tanrı'nın kücük hassas kıymet bilmeyen ve balık burcu doğmus bir kuluyum. Neden sadece keyfine bakmıyorsun bilmiyorum.
 Her yanından tutlu ve empati yayan tanrıça bir karımm bana eskiden nasıl olduğumu sanarak öpen nese dolu bir kzım var. Ve zorlukla ayakta durduğum bu noktada beni korkutuyor. Frances'in de bebeğim gibi kendine zarar ve zavallı bir death rockçı olması fikrine tahamül edemiyorum. İyi cok iyi bir yasamamım var bunun icin minettarım ama yasımdan beri genelde insanların hepsine karsı öfke duydum. Sadece empatileriyle bu kadar kolay baş edebildikleri için sadece sanırım onları cok sevdiğim ve onların cok üzüldğüm için. Yanan ve bunalan midemin ortasından bana yıllardır gönderdiğiniz mektuplarınız ve ilginizi için hepinize tesekkür ederim.Ben tuhaf ve karamsar bir bebeğin. Artık tutkum kalmadı .
 "Ve şunu sakın unutmayın sönüp gitmektense yanıp yok olmak daha iyidir."
 Barış sevgi ve empati. Kurt Cobain
 Frances ve courtney hep yanınızda olacağım lütfen sen devam et courtney frances için onun bensiz cok daha iyi olacak yasamı için..
SİZİ SEVİYORUM, SİZİ SEVIYORUM
________________________________________________________________
 Küçük Bir Kasaba;
 Seattle.
 Sessizliği Delen Çığlıklar,
Genç Bir Beden ,
Atmayan Kalp ,
Güzel Bir Yüz...
[ 5 Nisan 1994 ]

23.9.12

Tezer özlü & Hümeyra

 Şimdi sen bir anısın.
 Tenin, herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını.
 Hiçbir sevginin ardından gidemem.
 Sevgi inandırıcı değildir.
 Düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur.
 Düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir.
  Ne denli düşünülürse, o denli büyür.
  O denli dayanılmaz boyutlara ulaştırılır.
  Gerçekleştirilemez. Soyutlaşır.
  Ve hiçbir zaman bitmez.
  Yaşam gibi.
  Ölüm gibi.
                                Tezer Özlü



    P.S: fonda Hümeyra-Şehir olsun ,keyifli günler :))

17.9.12

Bebe - Siempre Me Quedara


Nasıl sevdim seni,ne güzel şarkısın!. İnsanın ispanyolca öğrenesi geliyor..Dinlenesi hatta dinlemekten bıkılasıdır..

P.S.  (çevirisi aşağıda: )

hep benimle
nasıl anlatsam
eklemlerimin bin parçaya bölündüğünü
hayatımın tüm eskizlerinin dağıldığını
tam o anda her şeyin mükemmel olduğunu.
dahası
beynimi yıkadın ve
nehirleşip akan
bu körpe bedenin ağırlığından,
nehirleşip akan,
bedenimin ağırlığından
konuştular
gözlerimi aralamak zor
yavaşça yapabiliyorum
seni hala yanımda bulamam diye.
saklıyorum hatıranı
koca bir sır gibi
ne hoştu içimde ve benim olman
bir demet ışık, karanlıkta
bana huzur versin diye.
zaman her şeye çare
kaos ve huzur
zaman her şeye çare
kaos ve huzur
hep benimle
denizin yumuşak sesi,
yeniden nefes almak yağacak yağmurda,
bedenime yağacak
ve can verecek içimde büyüyen çiçeğe.
yeniden gülmek,
yeniden her gün bir anlığına seni düşünmek.

15.9.12

Tezer Özlü'den

"Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert. Yaşamı sert yaşamak gerek. Aşırı duyarlılıkları, garip aile bağlarını zamanında yenmek gerekiyor. Kendi kendine cesur olan insan, neden ölümünü cesur ve istekle ölmesin? İstekle yaşayan insan neden istekle ölmesin?"

7.9.12

Bazen..

        Bazen hayat öyle eğlenceli ki..Ben gülsem sonra siz gülseniz,saçma sapan davransak sonra yine gülsek...Hep birlikte olsak, hep birlikte yenilsek,hep birlikte kazansak..Güneşin doğuşunu izlesek ve batışını ,günün bitişini ve kendi içindeki döngüsünü izlesek..Ama hep birlikte yapsak..Hep birlikte yaşasak ve aynı anda hep birlikte ölsek.. Birbirimizi anlamaya çalışsak ve yargılamasak.. Olduğumuz gibi sevsek.. Hayatı bütün hücrelerimizde hissederek yaşasak.. Hayatın bizi yönetmesine izin vermesek keşke ,gitmesek.. Engellemesek ,birlikte inansak birbirimize.. Her şey daha güzel olmaz mıydı?..

2.9.12

tasarım eğlencedir ..

 
 
  Bu yukarıdaki retro tasarımlar bRainbow tarafından yapılmış kolye küpe gibi çeşitli versiyonlarını yapmış kesinlikle farklı ve hoş tasarımlar..
 



   Yukarıdaki ise bir saat ,tasarımcının ismini şu an hatırlayamıyorum internette kolaylıkla bulursunuz ,yaklaşık $100 civarında eğlenceli bir tasarım..




   Bu çantalarda  çok eğlenceli,belki fazla kullanışlı olmayabilir.Kiki design tarafından yapılmış ve kolaylıkla bulabilirsiniz.

p.s : Bugün ayrı bir telden çalmış oldum,ama bunları görmenizi istedim. :))

29.8.12

neden hala burdayız..


"Nereye aitiz, nerede yanlış yapıyoruz
Eğer burada bir şey yoksa, neden hala burdayız?
Bu başka bir zaman, bu başka bir gün
Numaralar, yeniler ama her zaman aynılar
Kendinden kaçıyorsun, bu asla değişmeyecek "

diye başlıyor o hoş ,eskiyi anımsatan şarkı..Nerede yanlış yapıyoruz? Ne zaman kurulmuş bu denge ve düzen ,bizi ne zaman içeriye hapsetmişler..Neden hala buradayız? Gidelim.. Çok uzağa unutalım bu kenti,belki başka bir dünya vardır..Yaşanacak güzel bir dünya,herkesin hayalini kurduğu bütün o şarkıların,şiiirlerin ,romanların yazıldığı..Bazen arayış uğruna mahfettiğimiz hayatlarımızı kurtarabilecek bir dünya.. Bulur muyuz bilmem,ben hayatım boyunca onu arayacağım ,yanımda olur musunuz bilmem ama olun isterim.. Ne diyebilirim ki aslında her yalnızlık bir merhabanın kokusunu taşır içinde.. Umarım bir gün yüreğinizle inanırsınız ve birlikte görürüz yeni dünyayı..

Give Us A Little Love  :)

12.8.12

"AH KİMSELERİN...."

                    "Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya." Gülten Akın



11.8.12

görmek ya da görmemek

       Sanırım sonunda anlayabildim. Görmek... Öyle derin,sessiz ve uçsuz bucaksız...Yaşlı,genç ya da çocuk insanların gözleri her zaman uzaklarda. Modigliani'nin, portrelerinde insanlarının gözlerini çizmiyor olmasının sebebi de bu..Gözlerini göremiyor onların, çünkü çok uzaktalar. "Ruhunu gördüğüm zaman gözlerini çizeceğim." diyor. Yani evet bazen insanlar bağırmasalar da gözlerinin bir merhabanın özlemini çektiğini saklayamıyorlar. Belki de Modigliani'yi özel kılan şeylerin başında bu farkındalık var. Bizler ise görmek ya da görmemek ayırdımında bile degiliz. Oysa farkındalık Modigliani'ye gerçekten görmeyi öğretmiş, biyografisinin anlatıldığı filmde güzel Jeanne'nin gözlerini çizdiği bir tablo görüyoruz ve o anın filmin en anlamlı sahnelerinden birisi olduğunu düşünüyorum.

Bu filmdeki Jeanne tablosu değil,internetteki orijinal tablo..


dipnot: Bu blogu yenilemem ya da silmem gerek ,değişime gitmediğimiz sürece gülümseyemeyiz değil mi?

8.8.12

modigliani...

Sadece Modigliani'yi anlayabilmek adına..Bir zamanlar yaşanan anlamlı bir hayatı hissedebilmek adına.. Okunmaya değer bir yazı..
http://lebriz.com/pages/lsd.aspx?lang=TR&sectionID=2&articleID=174&bhcp=1

6.8.12

...şiir bazen öyle de çarpabilir hayata...

Yaşadığımız hayattan alacağı varsa yaşanmayanın
 ne anlamı kalır yalnızca yaşadığını hatırlamanın

Kimse taşınacak kadar uzak değilse birbirine
dur, yine senden yakınını bulamazsın kendine

Şiirden daha siyah bir şey olmalı kelimelerde
yoksa küfür kafiyeli söylenecek şehirde

Sesini gölgeden çek, kül gibi yoksul kalsın da
güneşin altında mırıldanacak şeyler bulunur hala

Bakmanın sonu yok gözlerin nereye yetişebilir
dünyada yalnızca körlerin gözleri temiz kalabilir

Yeni doğanın kulağına fısıldayacak neyimiz var
 vakitsiz gidenin ardından dökecek neyimiz var

Hepimizin yerine balkondan düşeni hatırla
şiir bazen öyle de çarpabilir hayata

Ne gam gazel olmuş olmamış, şikayet sayılsın da!

                                                       Haydar Ergülen

23.7.12

jeanne_hebuterne


İlk gördüğümde bu fotoğrafı öyle garip hissettim ki,jeanne öyle masum,öyle hüzünlü öylesine susmuş geldi ..Hakkında detaylı araştırıp haftaya yeniden yazmayı düşünüyorum çünkü bende onun baktığı gibi hissediyorum kendimi ve yazamıyorum..

21.7.12

GİT ve YAP..

felsefe,platonPlaton bir gün, ülkenin en büyük bilgesinin yanına gider. Bilge onu karşılar ve oturup sohbet etmeye başlarlar. Platon bilgeye döner ve "Sen bu dünyanın en bilge kişisisin. Sen hayata dair her şeyi bilirsin. Bana öyle bir anahtar ver ki, bütün kapıları açmamı sağlasın." der.
Bilge Platon'a döner ve "Ama bu yükü taşıyabileceğinden emin misin?" diye sorar.
"Evet" der Platon, "Lütfen bana dünyanın en büyük hazinelerine ulaşmamı sağlayacak sırrı ver…"

"Bunu bilmek, sana büyük sorumluluk yükleyecek" der bilge. "Bu sırrı öğrendiğinde artık saklayamazsın. Bunu yapman gerekecek. Eğer sırrı öğrendikten sonra uygulayamazsan, o zaman sır seni yavaş yavaş ölüme götürecek. Eğer kullanmazsan, sır senin başına bela olur. Bu çok kritik bir karar anıdır senin için, çünkü hem hazineyi hem de zehri tercih edebilirsin. Bunun için hazır mısın?"

"Evet" der Platon. "Bu sırrı taşımaya hazırım. Sırrı kullanacağıma dair yemin ederim sana. Eğer kullanmazsam, başıma gelecekleri de kabul ediyorum".

"O halde yaklaş yanıma" der bilge…

"Kulaklarını dört aç ve beni dinle. Sana dünyanın en büyük sırrını veriyorum. Ama bunu öğrendikten sonra kullanmazsan eğer, başına büyük dert alacaksın".

Bilge büyük bir dikkatle Plato'nun gözlerinin içine baktı ve bütün gücü ile sırrı açıkladı.

"İşte budur dünyanın en büyük sırrı" dedi bilge... "Sana bütün hazineleri verecek sır budur."

"Çok basit ama çok büyük bir sırdır bu…"

Platon şaşkındır. "Ama çok basit…" dedi.

Bilge o sözünü bitirmeden yine sırrı haykırdı büyük bir sesle..

"Yap… Soru yok, yorum yok, endişe yok... Yalnızca yap..." diye haykırdı yeniden…

"Sana dünyanın kapılarını açacak sır budur işte!" dedi…

"Eğer muhteşem bir yaşam istiyorsan, o zaman git ve yap... Eğer başarı istiyorsan, zenginlik istiyorsan git ve yap…"

Platon bir şeyler söylemeye çalıştıkça, şaşkınlığını dile getirmek istedikçe, bilge onu susturdu ve "Yap" diye haykırdı...

Platon sırrı öğrenmişti. Artık dünyanın en büyük hazinesine sahipti her şeyi elde edebilirdi..

Sadece gitti ve "Yaptı..."

Artık sizde dünyanın en büyük sırrına sahipsiniz. Bu sır hayatınızı değiştirebilir.
Bu sır sizi hayallerinizin de ötesine götürebilir..
Başarılı mı olmak istiyorsunuz gidin ve yapın... Zenginlik mi istiyorsunuz? Gidin ve sadece yapın. Ne istiyorsunuz, sınırlı bir hayat mı, yoksa rüya gibi bir hayat mı?
O zaman gidin ve yapın...
Bunu başarabilir misiniz?
Bunu yapabilir misiniz?

kaynak: Renkli Dergi » Bilim Teknik » Tarih » Platon, Git Ve Yap...

11.7.12

bana bir masal anlat baba...


   Bana öyle bir masal anlat ki inanıvereyim gördüğümüzün ötesinde bir dünya olduğuna...Söylesene neden bu kadar yorgunsunuz? Siz yetişkinlerin yüzlerini neden en mutlu olduğunuz anlarda bile buruk hüzünleri sarmalıyor?.. Pişmanlıklarınız mı, keşkeleriniz mi,boğazınızda düğümlenen kelimeleriniz mi boğuyor sizi yoksa? Anlatsana baba ,bana hikayelerini gökyüzünün, güneşin, yıldızların.. Hangi yana dönsem yollar kapalı..Ben hiç büyümek istemedim ki.. Çocukken ısrarla büyümek istemeseydin desene.. Aslında ne önemi var ki, hayat bizim ne istediğimizi soruyor mu?. 

9.7.12

**alıntıdır**

-Tanriya inanıyor musun?
-Acaba ben tanrıya inanıyorum demeye kim cesaret edebilir? Bunu papazlara ve bilginlere bile sorsan,cevapları sorunla alay gibi bir şey olur.
-O halde inanmıyorsun?
-Beni yanlış anlama güzel mathilde kim ona bir isim verme cesaretinde bulunabilir ve kim ben ona inanmıyorum diyebilir? Her şey senin beynine ve kalbine sokularak,ebedi bir muamma halinde göze görünmeden veya görünerek,yanında dolaşıp durmuyor mu? Bu muamma ne kadar büyük olursa olsun,sen kalbini onunla doldur ve bütün duygunla mutlu oldugun vakit ona ister saadet de,ister kalp de,ister aşk de,istersen tanrı de..ben ona bir isim bulamıyorum..

8.7.12

el mariachi..


    Güne güzel başlamamın yolu eğlenceli şarkılar dinlemekten geçer...El mariachi hepimize güzel bir gün getirsin...

   dipnot: Yanılmıyorsam videodaki görüntüler Antono Banderas'ın Mexico filmine ait..

1.7.12

"Neyi arıyorsan sen O'sun."

 
                                             <NAZENDE SEVDİĞİM>
              Kutup yıldızına takılı bırakan bu şarkıyı fona atıp, okumanız için güzel bir alıntı yapmak isterim..
                
    "  Narkissos'u bilirsiniz:
       Öyle heybetli ve güzelmiş ki bakmaya doyamazmış kendine..Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini,incecik burnunu,dar kalçalarını,kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran..Bir gün ırmak kenarında gezinirken,sudaki yansımasına ilişmiş gözü...Uzanıp,iyice bakmak istemiş.Tam gördüğünde kendini,dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa,kapılıp gitmiş suya...
      Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü  duyan Tanrı,unutulmaması için onu her bahar açan güzel kokulu çiçeğe dönüştürmüş.
       Narkissos,nergis olmuş.  "   (Can Dündar-Nergis)
                           

27.6.12

To Vals Tou Gamou - Eleni Karaindrou


      Boş sokaklarda yürüyormuşsun...Kafanda milyonlarca soru ,milyonlarca acaba,keşke...Neden hayat, insanları aradıkları şeylerden daha çok uzaklaştırır?.. Kim bilir, belki de aradıklarımız zaten içimizdedir..Eleni Karaindrou'nun kulaklarınıza aşina bestesi To Vals Tou Gamou  yorucu günün sonunda hepimize gelsin..Keyifli günler..

22.6.12

bir fotoğraf

     Kristen Stewart, Alacakaranlık yüzünden olsa gerek pek sevmediğim bir aktrist sadece bu fotoğrafı beğendiğim için görmenizi istedim ..

21.6.12

Ben Şimdi Biraz ..

" Ben şimdi biraz da
  Senin için görüyorum;
  Gökyüzünün parlak,
  Bakış seken mavisini.
  Ben şimdi biraz da
  Senin için duyuyorum;
  Gecenin o sarsak,
  Yokuş çıkan ezgisini.
  Ben şimdi kanayarak
  Senin için yaşıyorum;
  Sazan derisi gibi
  Günlerimi külle soyarak…"

                                        M.A.

17.6.12

give me the words..

Bütün dünyanın dinleyici olduğu bir konserde sanatçı olsam, kesinlikle bu şarkıyı söylerdim..

Hüzünlü günler..




Zordur
Ellerinin üzerine oturmamak,
Kafanı kumlara gömmek,
Zordur, başka planlar yapmamak
Ve iddaa etmek elinden geldiğinin hepsini yaptığını,
Yalnız başına,
Ve hayat
Devam etmek zorunda..
Zordur
Doğru olanı savunmak
Her gece eve pastırmayı getirmek,
Hüzünlenmek ve ağlayabilmek
Şimdiye kadar denediğin herşey boşayken..
Ama devam etmek zorundasın.
Zor, ama biliyorsun direnmeye değer,
Doğru olanın senin tarafında olduğunu bildiğin sürece
Ve suçlamalar başladığında, sıkı dur!
Ne söylediklerinden sakın korkma
Zaten korkakların ne söylediğinden kim korkar ki
Onlar da bir gün anlayacaklar, bir gün..
Zordur, burada böyle yalnız başına
Herkes gitmişken kendi evine
Daha zordur, doğruyu yanlıştan ayırmak
Tüm hedeflerin belirsizleşmişken
Kaybolmuşken
Ama yine de devam ediyorsun işte..
Çünkü sen, sen geriye kalan son kişisin
Bu dağınıklığı temizleyecek olansın
Ve diğerleri gibi sen de tükeneceksin
Yorgun ve buruk,
Tüm gücünle tutunup,
Devam etmediğin sürece...

14.6.12

Bir dibe vuruş,Birkaç öneri

Ne zaman baksam gökyüzüne ,yalnız çocukluğumu görüyorum..Keşke hep çocuk olsak..Hayatımızda anlamlı olan tek şey rengarenk balonlar ve pamuk şekerlerimiz olsa..Kim demiş masumuz diye?..Dünya masumiyetini asırlar önce kaybetmiş..Yıllar önce gizlenmiş bir yerlere,şimdi kuzey yıldızında bile masumiyeti arıyoruz..Oysa gitmesine biz izin vermiştik..Belki en başında...Ne önemi vardı ki şimdi başı ya da sonu olmasının ,tam ortasında değilmiydik zamanın..Tam merkezindeyken, gidebilir miydik ? Klasik saçmalamacalarımdan derlemelerle doldurmuşum yine farkında olmadan oysa..

O zaman size bu haftalık bikaç öneri yolluyorum:
Kitap: Romantik-Bir viyana yazı -Adalet Ağaoğlu : Evet ben tekrar okuyacağım bu Viyana yazı..
Müzik: Duran Duran-the chauffeur : Yakında da İstanbul konseri olacakken dinlenmeyi ihmal etmemeli ...
Çizgi roman: Çiztanbul : Yakın zamanda çıkarılan bir çizgi roman ünlü karikatüristlerin gözünden İstanbul,kesinlikle hoşunuza gidecektir..
Film: Wristcutters:A love story : Melankolinin dibini gösterip, tekrar hayata döndüren filmi izlemeli..
Dergi: Benim favorim Boo sanal dergi.. : Bir süredir takip ettiğim emek verilen hoş dergi..

Dipnot: Açık hava sineması var mıdır araştırıyorum ama sanırım bilmiyor kimse ,evet bildiğiniz bir yer varsa gidip benim yerime de izleyin..Keyifli bol inişli çıkışlı günler sizin olsun :)

10.6.12

LADINO - La Rosa Enflorese



Evet katılıyordum sana ,insanı en mutsuz eden şey bir gün yapayalnız kalmak değil,kendisini yapayalnız hissettiği kişilerle yaşaması..

6.6.12

durme durme..

Sessiz bir akşam..güller..yağlıboya tablolar.. fonda da güzel bir ses Françoise Altan- Durme Durme burdan dinleyebilirsiniz..Keyifli günler..

dipnot: Bunu yazdıktan sonra şarkının sözlerini araştırmaya başladım ve öğrendim ki bu bir annenin oğluna söylediği ninniymiş.Ne tatlı..Artık anneler ninni söylemiyor sanırım..bu ufacık büyülü anlara zaman ayırmak yerine ,artık herkesin yapacak daha önemli işleri var değil mi ?

uyu, uyu benim canım oğlum,
sıkıntısız ve ağrısız uyu
küçük gözlerini kapatıp
tatlı tatlı uyu.
beşikten çıkıp
okula gideceksin
ve okulda küçüğüm
okumayı öğreneceksin.
okuldan çıkıp
hayatla başbaşa kalacaksın.
ve o hayatta küçüğüm
çalışmaya başlayacaksın.

sözleri ninni olmasını göz önünde bulundurulduğunda hoş, ama dinlerken ninni değil sanki ağıt gibi..

11.5.12

life..

    Tesedüf müydü bilmiyorum ama kendimi gerçekten iyi hissetmemi sağladı.Sanırım hayatın dibi bir kara delik olmaktan fazlası.Aslında her şeyi yutuyor gibi gözüksede öyle harika ki her yeni gün, her yenilendiğim gün..Yani demek istediğim şu ki,yaşamak öyle sihirli bişey ki, başlı başına bir peri masalı gibi...Artık hatırlıyorum...

8.5.12

M.K

    Bir sitede okuduğum M.Kenter'in yazısını aynen yazıyorum.

"Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live" "Fast food" "Fast music" "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler" "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik KENTER"

7.5.12

işte öyle

  Sevgili Güzin abla,
    Şimdi gizemcik uyuduğundan çok sıkıldım ne yapsam bilemeyip en iyisi sana yazıyım diye düşündüm.Ne anlatsam onuda bilmiyorum ,belki agora izleme zamanım gelmiştir diye düşünmekteyim.Dün bağladığım melankolik halden sanırım bir süre daha çıkmak istemiyorum.Hem Slyvia Plath gibi dibi önceden de görmüşlüğüm olduğundan çok sorun etmiyorum.Düşünüyorum da şu an yapabileceğim en iyi şey blogu güzin abla moduna bağlamak herhalde.Sevgili güzin abla soruyorum sana hayat her zaman mı bu kadar zor yoksa sadece 8 yaşındayken mi :D
                                                                                                        DENİZ


    Dip not: gizem uyandı sanırım :D

6.5.12

a moment to remember..

     En baştan söylemeliyim ki bu yazı a moment to remember filmiyle ilgili değildir aslında belki de biraz ilgilidir.Yani ben yine yazmak isteyip ne yazacağını bilemeyen bir haldeyim.Fakat istemediğim şeyleri gerçekten bildiğimden eminim evet doğru bazen değil aslında her zaman bilemiyoruz istediğimiz şeyleri...İstemediklerimizi bilmemiz gerekmez mi ama ya da hissetmemiz aslında hayat hissetmek değilmidir zaten .Belki insanoğlunun hayatın anlamını sorgulayıp çözememesinin öneminin olmamasının tek sebebi her gün yeniden doğan yeni düşlerdir.Dünya üzerinde yaşanılar bir anı ,ortak bir anı hissedebilmektir.Bazen neden bu kadar karmaşık yazdığımı soruyorum kendime,sonradan okuduğumda benim bile ne saçmalık dediğim oluyor.Ama cevabını bilemiyorum zaten uzun zamandır cevaplayamadığım sorular duruyor karşımda belki hep ertelemekten, belki arkama bakmadan kaçmaya çalışmaktan aynı yerde dönüp duruyorum.
    Her şey öylesine garip ki..Bazen zamanın hızla akıp gittiğini düşünürken buluyorum kendimi ..Yorulmaya meğilli olmak beni hayal kırıklığına uğratıyor.Sadece bazen Nilgün Marmara'yı düşünüyorum.Onun için hayatın arka bahçesini gördüğünü ve o zaman renklerin solduğunu söylüyorlar.Hayatın arka bahçesinden kaçamamam..Sizi görüp bütün o söylediğiniz boş sözleri ve diğer her şeyi oratadan kaldırıp çekip çıkarasım geliyor ama orada mutlu görünüyorsunuz ..Bense mutsuz ,mutlu, neşeli, hüzünlü veya kederli,hayat dolu olamıyorum çünkü aslında hepsi oluyorum aynı anda..Belki sorun budur..Geçenlerde okuduğum J.Barbur'un blogundaki harika öz eleştiri ,belki de herkesin yapması gerekendir.Henüz uzun patikanın en başında duruyorum ,sahi arka bahçede yürüdükçe renkler solmaya başlar mı? Bu yürüyüş bir tutku olsada benim için, bir gün siyah beyaz kadrajın içine girdiğinde hayat,neresinde olurum bilemiyorum..
   Keyifli ve neşeli günler..

1.5.12

başlıkyok

     Bazen yazmak istersin de yazabilecek bişey bulamazsın çünkü yazmış olman önemsizdir.Bazen gitmek istersin ama korkarsın da gitmekten..yolu kaybetmekten korkarsın belki arkanda bıraktığın ekmek kırıntılarını kuşların yemesinden korkarsın..Bazense susarsın çünkü bilirsin ki konuşmuş olman önemsizdir..belki anlaşılamamak düşüncesidir bütün mesele..Oysa ne yazılan ne de susulan çığlıklar gözleriyle bakan insanlar tarafından duyulamaz. Çok çığlık sesi duymuştu o uçurumun kenarında..Ne önemi vardı ki bir eksik bir fazla olmasının...Belki bir gün anlarsınız şu saçma sapan cümleleri..Ya da belki bir gün öğrenirsiniz..

21.4.12

Andy Warhol...

     "In the future everybody will be world famous for fifteen minutes"  A.W. Pop art akımın kült ismi Andy Warhol'un en sevdiğim sözü bu sanırım ,düşünsenize bir gün herkesin 15 dakikalığına ünlü olacağını,o anki kargaşanın ,egonun ve dönüşümün seyircisi olmayı isterdim.Andy Warhol adını duyunca eklıma ilk olarak  Chelsea  otel geliyor,otelin ağırladığı onlarca sanatçı ,dönemin havasını koklayabiliyorum.Otelin ilgimi çekmesinin asıl sebebi ise kesinlikle Patti Smith..Herneyse Andy Warhol hakkında söylenmesi gereken onlarca şey olmasına rağmen şimdilik bu kadar.. :))

20.4.12

değişim & dönüşüm

      Sessiz bir gecede, hiç planlanmadan çıkılan bir yolculuk ve fonda eski çok eskilerden bir şarkı düşmüştü aklıma..Bazen böyle ufak detaylar insanı değişime yöneltiyor ..
     "İnsan sıkılırsa aynı yerde yaşamaktan ben neden hep aynı derinin altında sıkılmadan yaşayayım?"  diye bir söz okudum geçenlerde..Değişimin uç noktalarından birisinde gezinen bir cümle..Yalnız benim takıldığım tek nokta değişim ve dönüşümün aynılığı ve farklılığında..Aslında aynı gibi gözükmelerine rağmen ince bir çizgiyle ayırılan iki kavramda..Sanırım yazıya başlarken kafamdaki konuyu bu kadar dönüştürüp sonunu bağlayamaz hale gelmişken artık bitirmeliyim.. Böyle eksik böyle boş kalsın ..Belki bir gün dönüştürmek isterim..

5.4.12

neverr neverr .. :))

          Her gün, her an öyle çok olay oluyor ki hayatın hızına yetişebildiğimizi sanmıyorum.Bazen bizim için önemli olan şeyleri unutup gereksiz ufacık detaylara koşuyoruz.Unutuvermişim yine...Bavuluma o eski kitabı almayı unutuvermişim..Halbuki o sarı eskimiş yapraklı, özene bezene bulduğum kitabı yanıma almam gerekirdi.Yazarına verdiğim sözü çoktan tutmuş olmam gerekirdi.Ben yine unutuvermişim tıpkı sizin gibi..Bütün o karmaşayı,hızı bahane etmişim..
          Oysa bahanesi olmayan insanlar da oluyormuş.Bir gün bir prensesle tanışmıştım ,şaka değil gerçekten bir prenses.. Kendisini prenses gibi gören biri ama duysanız benim duyduklarımı prenses olduğuna inanırdınız belki de inanmanız için benim gibi duymanız gerekirdi,bilemiyorum. Günümüzde bir operaya tiyatroya gidince gök görmediklik eden insanların çoğunlukta olduğunu düşündüğümde, hayatında hiç tiyatroya gitmemiş bir insandan bunun hayalini dinlemek unuttuklarımı hatırlatıvermişti belki de..
          Düşünüyorum da hayat bu kadar geniş bir pencereden bakıyorken bize, neden her defasında onu daraltmaya ,zorlaştırmaya ve anlamsızlaştırmaya çaba harcıyoruz.Bence burası kaybettiğimiz ya da kazandığımız bir yer değil,sadece görmemiz ve anlamamız gerekiyor.Oysa insanlar bir filmin başrolünde oynadıklarını filan sanıyorlar.Evet dünya etrafınızda dönüyor ve evet siz başka yöne bakmaya çalışmadığınız sürece o hep sizin etrafınızda dönecek.Sadece komik... Eğer anlayabiliyorsanız hayat sadece bir komedi daha ötesi değil ve asla da olmayacak.

21.3.12

Faust:

 "...Üstümüzdeki gök kubbeleşmiyor mu? Altımızdaki yer sapasağlam durmuyor mu? Yıldızlar bize dostça bakarak yükselmiyor mu? Ben, kendi gözümle senin gözüne bakmıyor muyum? Evrendeki her şey insanın kafasına ve kalbine etki etmiyor mu? Ve her şey sonsuz bir ilahi sır halinde yakamızda dolaşıp durmuyor mu? Eğer kalbini tüm bu saydıklarımla samimi olarak doldurup bu duygularla mutlu olabiliyorsan, bunun adına ister şans, ister gönül, ister aşk, istersen tanrı de, ne fark eder? Hepsi aynı şey değil mi? Ben ona bir isim bulamıyorum. Bence duygu her şeydir. İsim ise boş bir gürültü ve göğün güzelliğini ve ışığını sislendiren basit bir dumandır."

11.3.12

22 NIGHTS....

     Bugün söylemeye değecek sözlerim yok sadece bir şarkı var..İlk dinlenildiğinde insanı bütün hücrelerine kadar büyüleyebilen, fakat zamanla sinirlerini bozabilecek türden bir şarkı...O zaman 22 nights "where i am ?" diyen insanlara gitsin..

     dipnot: Sanki radyo kanalındayız havasına bürünmüş bu yazı yaa :S

7.3.12

çoluk çocuk-patti smith

 Roman Patti Smith'in otobiyografisi ,Robert M. ile birlikte..Çok fazla içeriği hakkında konuşmak istemiyorum ama herkese hitap edebilicek bir kitap olmadığı konusunda ilk defa bu kadar eminim.Ama onlar da zaten biliyordu,herkes için olmadığını hayatlarının...Bana göre tekrar tekrar okunmaya değecek bir roman.Ne kendisine ne de dünyaya sığan iki insanın hayatları..Robert ,Patti'nin kişisel kozmolojisindeki takımyıldızının mavi yıldızıydı.O mavi yıldız ,gençliklerini,özlemlerini,düşlerini ve cesaretlerini aydınlatmıştı.Her satırda basit birer yıldız olmadıklarını anlıyorsunuz ve bitince iyi ki diyorsunuz iyi ki vazgeçmemişler.İyi ki yola çıkmaya cesarat edebilmişler.
                                                                                                                        ..deniz..

dipnot: Aşağıda kitapta adı geçen şarkıların bir kısmının listesini ekliyorum başka bir blogdan alıntılayarak..

blonde on blonde - bob dylan

light my fire - the doors

a love supreme - john coltrane

white rabbit – Jefferson Airplane

crystal ship - the doors

ode to billie joe - Bobbie Gentry

madam butterfly - eleanor steber

between the buttons – rolling stones

phantasmagoria in two - tim Buckley

so you want to be arock’n’ roll star Byrds

sympathy for the devil - rolling stones

wild is the wild - nina simone

devil in a blue dress - bruce sprigsteen

la lady lay - bob dylan

beggars banquet – family - rolling stones

brighton rock - queen

sad eyed layd of the lowlands - bob dylan/ joan baez

black sheep boy - tim hardin

how can you hang on to a dream - tim hardin

bringing it all back home - bob dylan

stage fright - the band

brighton rock - queen

fire of unknown origin - blue oyster cult

o sold my hearth to the junkman - bruce springsteen

if you want to be a bird - holy modal rounders

bristol stomp - the dovells

todays the day - maureen gray

ballad of a bad boy- patti smith

cry me a river - joe cocker

piss factory- patti smith

trouble man - marvin gaye

kingdom come -  tom verlaine

gloria - von morrisson

birdland - patti smith

horses - patti smith

elegie - patti smith

because the night - patti smith

dream of life - patti smith,

paths that cross - patti smith

up there down there - patti smith

screaming target -  bigyouth

marquee moon – richard lloyd

Hey Joe - jimi hendrix

me and bobby mcgee - kris kristofferson

19.2.12

bir romandan..

  "Kötümser olduğum zamanlarda sanatın anlamını bile sorgular olmuştum.Kimin içindi? Tanrı'yı mı tasvir ediyorduk? Kendi kendimize mi konuşuyorduk? Nihai amacımız neydi?İşlerimizi Modern,Met ya da Louvre gibi bir sanat sirkinde kafese koymak mıydı?
   Yana yakıla dürüstlük ararken kendi içimde dürüst olmayan bir şeyler bulmuştum.Neden kendimi sanata adayacaktım ki? Kendimi tanımak için mi,yoksa sanatın kendisi için mi?Bir aydınlanma vaat etmiyorsa o kalabalığın içine bir şeyler sokuşturmaya çalışmaya ne gerek vardı?"

Bazen yaptığım resimlerde bana ait olmayan bir şeyler olduğunu hissediyorum.Yapmak zorunda olduklarımı yapıyormuşum gibi geliyor tıpkı hayatta yapmak zorunda olduğumuz bütün o saçma sapan kurallar gibi..Sessizce kabullenmek beni yoruyor..İşte o zaman karar veriyorum Christopher McCandless belki de Patti Smith gibi gitmeye..Sadece emin olamıyorum..

12.2.12

siz bulun istemiştim..

     Belki farkında olmadan en çok ihtiyacım olduğu anda izlediğim filmdi..Evet kesinlikle öyleydi..Bazen filmler çok fazla ülkeleriyle ilgili siyasi veya dini öğeler kullanılarak çekiliyor biraz öyle gibiydi,o yönünü sevmedim.İki polis ana karakter, parantez açalım polisiye film sevmem ama bu pek polisiye sayılmazdı,etrafında dönen filmde iki farklı insan görüyoruz yani mesleklerinden ayrı düşünün kendini arayan ve  belki de aramayı uzun süre önce bırakmış kişiler.Bir tanesi aynı zamanda peder,"zenci "ve inançları duyguları yüreği kuvvetli bir baba,diğeri ise "beyaz",bir oğlunu kaybetmiş,yaşarken ölen bir baba..Hayat onları karşılaştırdığında hiç de memnun olmasalarda sonlaraı anlıyoruz ki birbirlerinin hayatları için birer öğretmenler aslında.Yani bence her insan bir öğretmendir ve bu yüzden her insan önemlidir.Neyse kişisel zırvalamalarımı bir kenera bırakalım filmin sonunda herkes harika bir kart okuyor kartta hatırladığım kadarıyla şöyle yazıyor: her gün senin için dua edeceğime,seni affedip seveceğime,sonsuza dek dostun olacağıma söz veriyorum. Tam olarak bu değil ama aklımda kalandan böyle birşey çıktı..ABD yapımı filmimizde kimlerin oynadığını söylemeyeceğim.Eğer ilginizi çektiyse siz bulun istiyorum tabiki meraktan çatlayacak duruma gelirseniz söylerim.Keyifli günlerrr...

4.2.12

marilyn monroe & michael williams


Michael Williams'in  Marilyn rolüne olması beni çok mutlu etti çünkü en sevdiğim aktirstlerden birisi.My Week With Marilyn filminde bizi harika bir performans beklediğini düşünüyorum.Film 10 Şubat'ta vizyona girecekmiş, sabırsızlıkla beklemekteyim.İyi seyirler.. :))

25.1.12

DUVAR


Kitabın arka kapağından ;
"Dağda birkaç gün geçirmek isteyen bir kadının başına anlaşılmaz bir olay gelir. Kadın bir sabah kendini tüm insanlık dünyasından yalıtılmış bulur. Dağda görünmez bir duvarın ardına hapsolmuştur. Geçit vermeyen, yol aralamayan bir duvardır bu. Kadın, belirli bir doğa parçası içinde, bir köpek, bir kedi ve gebe bir inekle baş başa, bu ürkütücü saydam duvarın ardında, uygarlıktan kopuk, hapistir şimdi... Marlen Haushofer´in hem en beğenilen, hem de en çok okunan romanı olan Duvar, 1963´te Avusturya´nın en saygın ödüllerinden Arthur Schnitzler Ödülü´ne değer görülmüştü. Kadın kahramanının güncesi biçiminde kaleme alınmış olan roman, farklı okumalara açık bir yapıt. 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing´in, "Ancak bir kadın tarafından yazılabilirdi," dediği Duvar, bir kadının kişiliği, kadınlığı ve insanlığının özünü keşfe çıkışının öyküsü."

Birdenbire beklenmedik bir şekilde karşına çıkan ve etrafınızı saran camdan bir duvar olsaydı ve asla kaçamayacağınızı bildiğiniz zamanla alışmanız gereken bir hayatı yaşamayı seçer miydiniz? Duvarın içinde yepyeni bir dünya bulmaya çalışan bir kadının öyküsüydü okuduğum..Oysa belli bir sonu olmayan bu yolculukta okur bambaşka bir yere gidiyordu.Duvarda bir inekle,kediyle ve köpekle kalan bunun sorumluluğunu taşıyan ve bundan kaçmayan güçlü bir kadın kahraman...Başlarda ona zor gelen hayatı zamanla kabullenmiş ve yaşamaya karar vermiş ,kendini yeniden bulan bir kadın..Burada bir parantez açmak isterim ki bu kadının yaptıklarını bir erkek yapamazdı.Yani erkekler olabildiğince duyarsız ve düşüncesizken bir kadın kadar düşünceli ve sevecen olmaları düşük bir ihtimal.Bu yüzden kitap biraz da kadınlara ne kadar güçlü oldularını hatırlatıyor.Aslında hep ikinci plana atılan kadınlarımızın neler başarabileceklerini de görüyoruz.Ayrıca çok fazla cinsiyet ayrımı yapmaya gerek duymuyorum çünkü Duvar birazda benlik arayışındaki bir insanı anlatıyor ve buna cinsiyetsiz olarak bakmak daha bilinçli olur gibi geliyor.Özellikle kadın tüm o çiftlik işleri ve zor hava koşullarıyla mücadele ederken bütün o zarifliği yok olup, odun kıran bir kadın haline gelmişken ve bunu umursamıyorken, hatta cinsiyetini bile önemsemiyor ve unutmuşken aradığı tek şey benliğiydi.Hayvanların bazen hayvan olduğunu bile unutması onlarla bir aile olması da çok hoştu.Kitap ilerledikçe anladığımız bir şey var ki hayvanlar da tıpkı bizim gibi sevgiye,emeğe,yemeğe vs. vs. muhtaçlar.Kitapta dünyanın bu denli karmaşık olmasının nedeni sevgisizliğe bağlanmış.Peki sevgisizlik nasıl girmiş dünyamıza, ne zaman nereden bulaşmış? Kim bilir belki böyle olması gerekiyordur.Tıpkı doğadaki acımasız hiyerarşi gibi, yaşamamız gerekiyordur sadece...Duvar çok çok başarılı bir bilim kurgu olabilecek bir kitapken bir çok yerde falso vermiş ve öteye bir yere gitmiş.Bu yüzden onu bir psikoloji romanı olarak görüyorum.
Birde romanda kadın, dünyada yüz kere önünden geçtiğim kuşları besleyen kadını ve kuşları tasvir et desen edemem derken haklıydı görmüyoruz olup bitenleri.Bu konuda suçlayabileceğimiz bir şeyin olduğunu düşünmüyorum çünkü bazen bizi mecbur bıraktıkları ayak izlerini takip etmemiz gerekiyor.Bir de bu görememe gibi konudalarda yazılmasından artık sıkıldım nedense herkes şehir hayatlarından bir çok konuda şikayetçi ama kimse bişey değiştirmeye çabalamıyor.O zaman sürekli olarak bir şeyleri tekrar etmek,şikayet etmek, sıkıyor insanı.Ha çok iyi,evet biliyorsunuz peki neden uygulamıyorsunuz diyesim geliyor.O yüzden gösteriş düşkünlüğü adına söylenen sözlerden hoşlanmıyorum.Yinede Duvar'da bunun anlatılması beni yazılma tarihinden dolayı çok rahatsız etmiyor.

dipnot:  Kendimi kaptırıp fazla yazmışım sanki neyse sustum aaa unutmadan hayatıma bu anlamlı romanı katan Meryem'e çook öpücüklerrr :))

17.1.12

bu kadar..

  Bazen kendimizi hayatın merkezine oturtturuyoruz farkında olmadan.Sonra basit olaylara ağlayıp sızlanıyoruz.Basit ve içi boş hayatlar yaşamaktan zevk alıyoruz.Basitten kastettiğim eğlencesiz neşesiz bir hayat değil sadece farkındalıklardan uzak bir hayat.Farkında olmadığımız veya görmezden geldiğimiz öyle çok şey var ki bazen durup düşününce ve hayatın merkezine bakınca kendimi orada göremiyorum.Belki kendimizi merkezde görüp daha umursamaz davrandığımızda mutlu oluruz.Bilmiyorum..Sizin ne istediğinizi de bilmiyorum ama galiba ben içi boş mutluluklar yerine,hayalleri umutları olan her gün yeniden doğan insanların peşinden koşmayı seviyorum.Merkezde kimin olduğu ise umrumda bile değil.

4.1.12

sanatevi :))

       Harika bir sanatevinin afişine bakıyorum..Tuvaller,şövaleler,boya şişeleri..Çizilen onlarca eskiz ,düşünülen onlarca ayrıntı..Atölyenin o çoğu insanı rahatsız eden ama bana bambaşka bir dünyadaymışım gibi hissettiren kokusu..Belki küçücük karelere sıkıştırılımaya çalışan hayatların rahatsızlığı..Hepsi nasıl da bir afişe sığmayı başarmış hemde gerekli iletişim bilgileri vs.eksiksiz..Dünyanın içindeki başka bir dünyaymış gibi.Hatta gerçek olduğuna inanılacak tek şey gibi..

not: blogdan da sıkıldım.
     

2.1.12

:D

portakal kız : yüz binler veya yüz milyonlarca yıl sonra kısa veya uzun,bu dünyadaki bir hayatı seçer miydin?
deniz: bir internet sitesinde yaşamak istiyorum!..