25.1.12

DUVAR


Kitabın arka kapağından ;
"Dağda birkaç gün geçirmek isteyen bir kadının başına anlaşılmaz bir olay gelir. Kadın bir sabah kendini tüm insanlık dünyasından yalıtılmış bulur. Dağda görünmez bir duvarın ardına hapsolmuştur. Geçit vermeyen, yol aralamayan bir duvardır bu. Kadın, belirli bir doğa parçası içinde, bir köpek, bir kedi ve gebe bir inekle baş başa, bu ürkütücü saydam duvarın ardında, uygarlıktan kopuk, hapistir şimdi... Marlen Haushofer´in hem en beğenilen, hem de en çok okunan romanı olan Duvar, 1963´te Avusturya´nın en saygın ödüllerinden Arthur Schnitzler Ödülü´ne değer görülmüştü. Kadın kahramanının güncesi biçiminde kaleme alınmış olan roman, farklı okumalara açık bir yapıt. 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing´in, "Ancak bir kadın tarafından yazılabilirdi," dediği Duvar, bir kadının kişiliği, kadınlığı ve insanlığının özünü keşfe çıkışının öyküsü."

Birdenbire beklenmedik bir şekilde karşına çıkan ve etrafınızı saran camdan bir duvar olsaydı ve asla kaçamayacağınızı bildiğiniz zamanla alışmanız gereken bir hayatı yaşamayı seçer miydiniz? Duvarın içinde yepyeni bir dünya bulmaya çalışan bir kadının öyküsüydü okuduğum..Oysa belli bir sonu olmayan bu yolculukta okur bambaşka bir yere gidiyordu.Duvarda bir inekle,kediyle ve köpekle kalan bunun sorumluluğunu taşıyan ve bundan kaçmayan güçlü bir kadın kahraman...Başlarda ona zor gelen hayatı zamanla kabullenmiş ve yaşamaya karar vermiş ,kendini yeniden bulan bir kadın..Burada bir parantez açmak isterim ki bu kadının yaptıklarını bir erkek yapamazdı.Yani erkekler olabildiğince duyarsız ve düşüncesizken bir kadın kadar düşünceli ve sevecen olmaları düşük bir ihtimal.Bu yüzden kitap biraz da kadınlara ne kadar güçlü oldularını hatırlatıyor.Aslında hep ikinci plana atılan kadınlarımızın neler başarabileceklerini de görüyoruz.Ayrıca çok fazla cinsiyet ayrımı yapmaya gerek duymuyorum çünkü Duvar birazda benlik arayışındaki bir insanı anlatıyor ve buna cinsiyetsiz olarak bakmak daha bilinçli olur gibi geliyor.Özellikle kadın tüm o çiftlik işleri ve zor hava koşullarıyla mücadele ederken bütün o zarifliği yok olup, odun kıran bir kadın haline gelmişken ve bunu umursamıyorken, hatta cinsiyetini bile önemsemiyor ve unutmuşken aradığı tek şey benliğiydi.Hayvanların bazen hayvan olduğunu bile unutması onlarla bir aile olması da çok hoştu.Kitap ilerledikçe anladığımız bir şey var ki hayvanlar da tıpkı bizim gibi sevgiye,emeğe,yemeğe vs. vs. muhtaçlar.Kitapta dünyanın bu denli karmaşık olmasının nedeni sevgisizliğe bağlanmış.Peki sevgisizlik nasıl girmiş dünyamıza, ne zaman nereden bulaşmış? Kim bilir belki böyle olması gerekiyordur.Tıpkı doğadaki acımasız hiyerarşi gibi, yaşamamız gerekiyordur sadece...Duvar çok çok başarılı bir bilim kurgu olabilecek bir kitapken bir çok yerde falso vermiş ve öteye bir yere gitmiş.Bu yüzden onu bir psikoloji romanı olarak görüyorum.
Birde romanda kadın, dünyada yüz kere önünden geçtiğim kuşları besleyen kadını ve kuşları tasvir et desen edemem derken haklıydı görmüyoruz olup bitenleri.Bu konuda suçlayabileceğimiz bir şeyin olduğunu düşünmüyorum çünkü bazen bizi mecbur bıraktıkları ayak izlerini takip etmemiz gerekiyor.Bir de bu görememe gibi konudalarda yazılmasından artık sıkıldım nedense herkes şehir hayatlarından bir çok konuda şikayetçi ama kimse bişey değiştirmeye çabalamıyor.O zaman sürekli olarak bir şeyleri tekrar etmek,şikayet etmek, sıkıyor insanı.Ha çok iyi,evet biliyorsunuz peki neden uygulamıyorsunuz diyesim geliyor.O yüzden gösteriş düşkünlüğü adına söylenen sözlerden hoşlanmıyorum.Yinede Duvar'da bunun anlatılması beni yazılma tarihinden dolayı çok rahatsız etmiyor.

dipnot:  Kendimi kaptırıp fazla yazmışım sanki neyse sustum aaa unutmadan hayatıma bu anlamlı romanı katan Meryem'e çook öpücüklerrr :))

17.1.12

bu kadar..

  Bazen kendimizi hayatın merkezine oturtturuyoruz farkında olmadan.Sonra basit olaylara ağlayıp sızlanıyoruz.Basit ve içi boş hayatlar yaşamaktan zevk alıyoruz.Basitten kastettiğim eğlencesiz neşesiz bir hayat değil sadece farkındalıklardan uzak bir hayat.Farkında olmadığımız veya görmezden geldiğimiz öyle çok şey var ki bazen durup düşününce ve hayatın merkezine bakınca kendimi orada göremiyorum.Belki kendimizi merkezde görüp daha umursamaz davrandığımızda mutlu oluruz.Bilmiyorum..Sizin ne istediğinizi de bilmiyorum ama galiba ben içi boş mutluluklar yerine,hayalleri umutları olan her gün yeniden doğan insanların peşinden koşmayı seviyorum.Merkezde kimin olduğu ise umrumda bile değil.

4.1.12

sanatevi :))

       Harika bir sanatevinin afişine bakıyorum..Tuvaller,şövaleler,boya şişeleri..Çizilen onlarca eskiz ,düşünülen onlarca ayrıntı..Atölyenin o çoğu insanı rahatsız eden ama bana bambaşka bir dünyadaymışım gibi hissettiren kokusu..Belki küçücük karelere sıkıştırılımaya çalışan hayatların rahatsızlığı..Hepsi nasıl da bir afişe sığmayı başarmış hemde gerekli iletişim bilgileri vs.eksiksiz..Dünyanın içindeki başka bir dünyaymış gibi.Hatta gerçek olduğuna inanılacak tek şey gibi..

not: blogdan da sıkıldım.
     

2.1.12

:D

portakal kız : yüz binler veya yüz milyonlarca yıl sonra kısa veya uzun,bu dünyadaki bir hayatı seçer miydin?
deniz: bir internet sitesinde yaşamak istiyorum!..