27.12.11

23.12.11

***

 " Yarın yine burda olacağım ama düşlerim beni terk etmiş olacak." Sanırım artık anlayabiliyorum insanların gençken köklerine kadar sıkıca bağlı oldukları ideallerinin onları nasıl zamanla terk ettiğini..Yine de kabullenmek istemiyorum !..

12.12.11

dünyanın ardındaki dünya..

      Sürekli hayat döngüsünün çekilmez bir hale geldiğini dile getirsemde ,aslında biliyorum dünyanın ardında başka bir dünya daha var.O kadar çok olay var ki anlatılmaya ve dinlenmeye değer, bazen kendimi ufacık hissediyorum.Kocaman dünyanın sadece bir şehrinde dolaşıyoruz, ağlıyoruz,gülüyoruz ve  o şehri bile tam anlamıyla tanımadan çekip gidiyoruz. Oysa 80 günde devri alem yapabilme şansımız olsaydı; Kolezyum'da gladyatör dövüşlerini izlemek isterdim,Hindistan'da meditasyon yapmak,Tac Mahal'de şehri dinlemek isterdim ya da Viyana'da Marie Antoinette'nin konuğu olmak,Sidney opera binasında şarkı söylemek belki de.. Nil nehri'nde timsahları beslemek,Kolombiya'dan Omayra Sanchez 'i selamlamak,Van gölü'nde iddia edilen canavarın fotoğrafını çekmek isteyebilirdim.Avustralya'da bi kanguruyla güneşin doğuşunu izlemek,İzlanda'da volkanik dağlara tırmanmak,belki de Çin Seddi'nde bisiklet sürmek, veya Peru'nun büyüleyici Machu Picchu kentinin gizemini çözebilmek  harika olabilirdi.Ama tüm bunları bırakıp scientific computation çalışmak zorunda olmak, gerçek dünyanın ta kendisiydi.
       Her zaman dünyanın ardındaki dünyayı görebilmeniz dileğiyle !..
 

8.12.11

denizden..

  Ne hakkında yazıyım düşünmeden başladım yazmaya, aslında ne önemi var ki düşünmüş olmanın.Son zamanlarda keşfettiğim harika romanları,filmleri,gezileri anlatmak istemiyorum.Sadece boş boş yazmak istedim zaten okunmak gibi bir derdim olmadığına göre..Aklıma şu an  bi süredir yapmak istediğim kitap kulübü fikri takıldı uğraşır mıyım bilmiyorum.Sanırım kendimi oyalamak için sürekli bişeyler yapıyorum.Neyse güzel bi şarkı yollıyım herkese byee :))

30.11.11

500 People in 100 Seconds!

        Milyonlarca insan,milyonlarca hayat..Bütün bu karmaşa,kural olup biten her şey sadece bir an durabilseydi keşke.Ya da değer verdiğim onlarca insana sadece bir hoşçakalın diyip bencilce gidebilseydim keşke..

24.11.11

I Don't Know What I Can Save You From...

   
 "Bazen şarkı listeni ne kadar dikkatli hazırlarsan hazırla, içinde bulunduğun durum için uygun bir parça yoktur."

19.11.11

bir kavanoz ateş böceği...


     "Çölde, gün doğumunda, gökyüzü öyle güzel görünürdü ki cennetin nerede bitip, dünyanın nerede başladığını bilemezdim...Annem mi haklıydı yoksa Teğmen Dan mı , bilemiyorum. Herkesin bir kaderi var mı bilemiyorum , yoksa rüzgara kapılmış gibi tesadüfen oraya , buraya mı sürükleniyoruz?" (Forrest Gump)
Tıpkı yazıdaki gibi bir kavanoz ateşböceği de öyle güzel görünüyor ki insan cennetin nerede bitip dünyanın nerede başladığının farkına varamıyor.Ve en garibi ,böyle ufacık bir detay, inanın gülümsemenize yetiyor. Bir kavanoz ateşböceği görmeniz dileğiyle..



17.11.11

midnight in paris ..




Midnight in pariss...Kendimi Paris'te hissetmemi sağlayan tek film oldu.Aslında bilindik yerlerde geçmiş olsa da, film kendine özgü naifliği ile bambaşka bir yere götürüyor insanı.Filme şöyle harika böyle harika diyemem yinede beğendim fakat çoğu insana hitap edebileceğini düşünmüyorum.Bana kalırsa ;film baştan sona zarif ,estetik ve büyüleyici..Sahiden büyüleyeci..Yaşadığı zamandan mutlu olmayıp eski zamanlarda yaşamak isteyen çok insan tanıyorum ,filmi izleyince fark ettiğim en önemli şey geçmiştekilerinde kendi zamanlarından memnun olmadıkları ve daha geçmiş zamanlara duydukları özlem.. Derler ya her yaşın bir güzelliği vardır diye her zamanın da bir güzelliği var demek ki.Yinede 20.yy 'ın teknolojik güzellikleri acınası ..Bunu teknoloji karşıtıyım falan filan diye söylemiyorum hatta teknoloji olmadan nasıl yaşayabilirdik bi fikrim yok.Ama insanlar yaşamış, gerçekten merak ediyorum bir zaman tünelinde dolaşıp bir kızıldereli kabilesine konuk olmak,vebalı Viyana saraylarında dolaşmak,Fransa'nın modern ve güçlü kadınlarıyla sohbet etmek,tüm o eski binalarda gezinmek nasıl olurdu? Biliyorum saçmalıyorum yine ama filmin suçu,beni bu kadar saçmalatan midnight in paris..

dipnot; Ayrıca bir Marion Cotillard hayranı olarak bir kez daha hayran kaldım ona ne harika bir aktrist,bu filmde de yine çok sevimli..Onu hep sinemada görmek dileğiyle...

10.11.11

...

     Günün anlamı hakkında saçma sapan yazılar yazıp,sahte sevgi gösterilerinde bulunmayı düşünmüyorum.Yıllardır Atatürk hakkında söylenen onlarca iyi ya da kötü söz,onu insan olarak tanımaktan fikirlerini anlamaya çalışmaktan çok uzağa götürdü bizleri.
     Bazen ötesini düşünüyorum, bir insan nasıl diğer insanlar için hayallerinden, hayatından, her şeyden vazgeçer? Ayrıca insanlar bunu hak edecek ne yapmış olabilirler ya da bişey yapmaları gerekir mi? Ve acaba onun yapmak istedikleri nelerdi,sadece kendisiyle ilgili hayalleri nelerdi,en çok neye ağlamıştı ve neye gülmüştü? Hayatında değer verdiği insanlar var mıydı yoksa bütün insanlığı mı sevmişti koşulsuzca? Sevmemiş olsa bütün insanlığı savaş sırasında yabancı ülkelerin ölen evlatları için annelerine; evlatlarınız artık bizim de evlatlarımız diyebilir miydi? Çoğunuz onu sadece tanıdığınızı sanıyorsunuz oysa "gerçekten" tanımıyoruz. Merak ediyorum acaba ölmeden önce söyleyeceği hangi sözleri söyleyememişti?..
    Daha o kadar çok uzatabilirm ki sorularımı ve merak ettiklerimi..Ama cevaplanmayacak soruların pek önemi de yok.Söylemek istediğim tek şey bütün dünya insanlarına; her şeyini başkaları için yırtıp atabilen insanların büyüklüğü karşısında,en azından saygı duymalısınız.

8.11.11

yedigöller..

        Yedigöller şu aylarda harika bir renk cümbüşüne sahipmiş.Aslında sezonu kapanmak üzere, şu an yapmam gereken her şeyi bir kenara bırakıp gitmek isterdim.Leon filmindeki Matilda gibi soruyorum size ,"Hayat her zaman mı bu kadar zor ?"..


dipnot; şu sıralar dibe vurmuş durumdayım :((

7.11.11

Dubai..:))


Atlantis hotel,dubai



Atlantis hotel,dubai


           Ünlü Dubai otellerini duymayan yoktur tahminimce fakat bu kadar muhteşem olduklarını bilmiyordum. İlkokulda oteller mi doğal güzellikler mi turistler tarafından tercih edilir başlıklı geniş çaplı bir münanzara yarışmamız olmuştu.Oteli savunan taraf  Dubai'yi örnek vermişti ,biz doğal güzellikleri savunanlar ise turistlerin Dubai'ye kuş cennetlerini filan görmek için gittiklerini söylemiştik.Oysa insan bu otelleri görünce  doğal güzellik, tarihi mekan vs. hiç umursamaz vallahi.Tabi yine de hepsinin yeri ayrı diyelim. Dubai'ye gitmek ümidiyle ..=))

30.10.11

yoruldum..

   Etrafımızda olup biten her şey..Onlarca yaşam,onlarca düş,onlarca olay..Anlamıyorum neden basit yaşayamıyoruz? Neden basit kelimeler kuramıyoruz? Farkında değil misin hepimiz ölüyoruz? Kurallar,mecburiyetler,tüm o sınırlar bizi öldürmekten başka bir işe yaramıyorlar.Oysa ne mükemmel hayatlarımız olduğunu düşünüyorsun biliyorum.Tüm bunlardan yoruldum ,gerçekten yoruldum..

27.10.11

keep the streets empty for me

       Son zamanlarda favori şarkım -keep the streets empty for me- farklı ve hoş bir ses Karin Dreijer Andersson..Aslında bu müthiş şarkıyı duymadan önce hiç bilmediğim bir sanatçıydı.Sesini,tarzını Björk'e benzettim yani Björk sevenler kaçırmamalı.Ayrıca K.Andersson'un çok konuşulan bir ödül alma töreni videosu var,ben açıkcası anlamamıştım neden öyle ödül aldığını ama İran'ın baskın rejiminde yüzüne kezzap atılıp burka giydirilmeye zorlanan kadınları gündeme getirmek için yaptığını okudum.Hem duyarlılığıyla hem de kaliteli harika şarkıları ve o muhteşem huzur verici sesiyle farklı bir sanatçı..

Keep The Streets Empty For Me (Fever Ray albümünden)--karin dreijer andersson
Memory comes when memory's old
Hatıralar eskidikçe hatırlarsın
I am never the first to know
Bunu ilk anlayan ben değilim
Following the stream up North
Kuzeye doğru durmadan gidiyorum
Where do people like us float
bizim gibilerin gezindiği yerde olduğu gibi
There is room in my lap
Kucağımda bir oda
For bruises, asses, handclaps
Acılar, aptallıklar, alkışlar için
I will never disappear
Asla gitmeyeceğim
For forever, I'll be here
Sonsuza dek buradayım
Whispering
Fısıldıyor
Morning, keep the streets empty for me
Boşalt caddeleri benim için, sabah olunca
Morning, keep the streets empty for me
Boşalt caddeleri benim için, sabah olunca
I'm laying down, eating snow
Uyuyorum ve kar yiyorum
My fur is hot, my tongue is cold
kürküm sıcak dilim soğuk
On a bed of spider web
Bir yatağın üzerinde örümcek ağı
I think of how to change myself
Nasıl değişeceğimi düşünüyorum.
A lot of hope in a one man tent
Bir adamın çadırında pek çok umut
There's no room for innocence
Saflık içinse bir oda yok
Take me home before the storm
Fırtınadan önce götür beni eve
Velvet mites will keep us warm
Kadife akarlar bizi sıcak tutacaktır.
Whispering
Fısıldıyor
Morning, keep the streets empty for me
Boşalt caddeleri benim için, sabah olunca
Uncover our heads and reveal our souls
zihnimizi aç ve ruhumuz açığa çıksın
We were hungry before we were born
Biz daha doğmadan acıkmışız

25.10.11

hayal kırıklığı..

     Adalet Ağaoğlu'nun Ölmeye Yatmak adlı harika romanında şöyle bir bölüm vardı; aslında tam da hatırlayamıyorum uzun zaman oldu okuyalı..Aysel küçükken hiç bilmediği güzel bir bitki görüp ona dokunuyor fakat bitki etçil bir bitki olduğu için elini acıtıyor.Büyükannesi onu avutmaya çalışıyor ama o avazı çıktığı kadar bağırıp ağlıyor.Sonra şöyle diyor büyükannem ağlamamın nedeninin elimin acıması olduğunu sanmıştı,oysaki ben yanılmış olmanın verdiği acıya ağlıyordum.
    Yanılmış olmanın verdiği acı ve hayal kırıklığı...

21.10.11

stopmotion...

           İnanılmaz!..O kağıtları katlaya katlaya stop motion film yapmışlar resmen..Emek verilmiş harika bir iş,çok beğendim alkışlıyorum yapanları..bende denemek istiyorum ama çok emek harcamak gerekir şu sıralar yapabileceğimi sanmıyorum yinede en kısa zamanda basit bir deneme yapmaya çalışmayı düşünüyorum.Eğer yaparsam uzun uzun anlatırım blogda..kendinize iyi bakın ..=))

18.10.11

öylesine bir yazı..=)

   "Önümüzde olanlar ve ardımızda kalanlar, içimizde olanlarla kıyaslanınca önemsiz kalırlar." Hoşgeldin Ankara'ya tuğbacımm umarım uzun süre kalırsın.Ne gereksiz bloga yazmam bunları dimi ama önemli dostlara ara sıra önemli olduklarını yazmak gerekir.
    Sana ve bu yazıyı eğer okuyan olursa (ki kimsenin okumadığını biliyorum benim zorla okuttuklarım dışında ) harika bir şarkı öneriyim son favorilerimden; devics-afraid of loving you..Bu şarkı bana izlediğim bir filmi hatırlatıyor Adrien Brody ile Rachel Weisz'in adını bir türlü hatırlayamadım filmin biraz eskiydi galiba ama eğlenceli hoş bir filmdi nedense bu şarkı bana o filmi hatırlatıyor.Neyse fazla gevezelik yapmamalı,neşeli günlerr..

16.10.11

Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?

 - Sen hiç ateşböceği gördün mü?
 - Hayır, görmedim.
 - Göremezsin, göstermiyorlar ki. Herkes de göremez zaten. Edison doğayı yendi, hem de kendi sahasında; biz o ara yoğunduk, Ediz Hun'un filmlerini seyrediyorduk.
 - Anlamadım?!
 - Kıymetini bil; anlasaydın yalnızlık çekerdin.

     

13.10.11

Charlie Chaplin'den...

      "komedi" ustası Charlie Chaplin'den harika bir eleştiri...mutlaka izlemelisiniz !.. =))
     http://www.dailymotion.com/video/x8ajjh_charlie-chaplin-buyuk-diktator_shortfilms

"Özür dilerim ben imparator olmak istemiyorum. Bu beni ilgilendirmiyor. Hükmetmek veya işgal etmek istemiyorum. Herkese yardım etmek istiyorum.Yahudi, Katolik, siyah, beyaz......"

12.10.11

vogue & Dali

   Orda burda bloglarda gezinirken harika vogue kapakları buldum.Bu kapakların salvador dali tarafından hazırlandığını yazmışlar.Doğru mudur bilemiyorum hem neden yapsın ki bir dergi için...Belki onun resimleri alınıp kullanılmış olabilir bir fikrim olmasa da tüm bunlar hakkında, resimlere göz atmalısınız..




4.10.11

Umarım bir gün sen de bize katılırsın ...

         Imagine..Gerçekten bütün kalbimle inandığım,olmasını çok istediğim hayallerin şarkısı..Biliyorum bir gün dünya kurulan bu hayallere karşı daha fazla direnemeyecek.Umarım bunun imkansız olduğunu düşünmezsin ve sen de bize katılırsın!..

Cennetin olmadığını hayal et
Eğer denersen bu kolay
Altımızda cehennem yok
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var
Hayal et bütün insanların
bu gün için yaşadığını...
Hiç ülke olmadığını hayal et
Bunu yapmak zor değil
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok
Ve din de yok
Hayal et bütün insanların
hayatı barış içinde yaşadığını
Mülkiyetin olmadığını hayal et
Yapabilir misin merak ediyorum
Hırsa ve açgözlülüğe gerek yok
İnsanların kardeşliği
Hayal et bütün insanların
Tüm dünyayı paylaştığını
Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin
ama tek ben değilim
Umarım bir gün sen de bize katılırsın
Ve dünya tek vücut olarak yaşar

dipnot: john lenon'un müthiş imagine şarkısını glee de güzel yorumlamış.
http://www.youtube.com/watch?v=LZNXSe8njzc&feature=related

28.9.11

izlenesi kısa filmler..

         Sadece birkaç dakikada hayatınıza yeni bir anlam katabilecek tek şey kısa filmlerdir.Çok abarttığımı düşünebilirsiniz ama bence kısa filmler sanatın en güzel renklerinden birisi.Ülkemizde genelde amatörlerin hatta çoğunlukla öğrencilerin kısa filmlere ilgileniyor olması üzücü.Keşke profesyonel anlamda da ilgilenen daha fazla kişi olsa bu alanda.Çoğu insan,bir deneyim olsun,maliyeti az gibi heveslerle uğraşıyorlar.Yinede harika kısa filmler çıkıyor ortaya.Size birkaç öneri..Sings isimli kısa film duru ve etkileyici birkaç dakika sunuyor.Bir başka kaliteli bulduğum kısa film ise Sonrakini Bekleyeceğim..Bu kısa film 2004'te ödül almış ve güzel bir senaryoya sahip.Oyunculuklar,mekan,çekim teknikleri vs. çok başarılı olmuş.Bir diğer öneri ise Dokuz Eylül öğrencileri tarafından yapılan o hoş ve anlamlı Gülümse (smile)...Bu kısa filmler süresinin ötesinde bir yerdeler.Keyifli seyirler!.. 

                                                                        
SONRAKİNİ BEKLEYECEĞİM: http://www.youtube.com/watch?v=Tm61tXlGblI

      Dipnot: Aslında bu konuda detaylı bilgi edindikten sonra, sadece eğlence amaçlı bir kısa film projesi yapmak güzel olabilir.


16.9.11

...otizm...

 

       Tesadüf eseri rastladığım bu harika video,bana hayatta unuttuğumuz bir şeyler olduğunu hatırlattı.Bende dahil herkes otizmin zihinsel bir engel olduğunu düşünüyoruz fakat öyle değil otizm sadece kişinin belli konularda normalden biraz farklı tepkiler vermesine sebep olan ve beynin gelişimini engeleyen bir rahatsızlık.Biz toplum olarak nedense bu rahatsızlığı olan insanları farklı ya da tuhaf olarak nitelendirip uzak duruyoruz.İnsanları rahatsızlıklarıyla,zayıflıklarıyla ya da farklılıklarıyla etiketleme konusunda çok yetenekliyiz.
       Halbuki videodaki küçük çocuğun da söylediği gibi otizm onların seçimi değil! Unutmayalım bu durumu onlar yaşıyor,belki siz değil.Fakat bir gün sizin veya sevdiklerinizin herhangi bir rahatsızlık yaşamayacağının garantisini kim verebilir?Evet hayat çok güzel gezmek,eğlenmek vs.ama burada bir tek biz yaşamıyoruz ve birileri(hak eden!) sizden destek beklediğinde bunu görmezden gelmemelisiniz.Otizm rahatsızlığı olan yakınımızın,tanıdığımızın olmaması ki benim yok,onları görmezden gelebileceğimiz anlamına gelmez.En azından bu tür konularda daha bilinçli davranmamız gerektiğini düşünüyorum.

11.9.11

Sylvia Plath & Nilgün Marmara

   
Sylvia Plath 

Nilgün Marmara

         Kalıpları çizilmiş ufak hayatlarda yaşamak istememe fikri, ne zaman nereden girebilirdi bir ruha ve kişinin bütün hücrelerini nasıl ele geçirebilirdi bilmiyorum.Hayatın insanları,hayalleri ve idealleri yok edişini düşündüğüm bir an aklıma Sylia Plath ve Nilgün Marmara geldi.Onlar hakkında fazla bilgim olmamasına rağmen her şeyi merak edip araştırma huyum sayesinde bloguma onlar hakkında yazma istedim.
         Yıl 1932..Sylvia Plath kendisini ait hissetmediği dünyaya gelmişti bile.Şair ve yazar olan Sylvia Plath hayat ile ilgili derin felsefelere sahiptir.Tek romanı olan Sırça Fanus'da McCarthy döneminin toplumsal sorunlarının ortasında bir üniversitelinin bunalımlı yaşantısına değinmiştir.Bu yarı otobiyografik romanınından sonra da intihar etmiştir.Detay bilgi ; İhtihardan sonra annesi kitabın yasaklanması için girişimde bulunmuş fakat başarılı olamamış.
         Yıl 1958..Nilgün Marmara ona sorulmadan verilen hayatı kabul edip,dünyaya gelmiştir.O da derin hayat felsefesine sahip olan bir şairdir.Şair, hayatını üniversite döneminde yolları keşişen Sylvia Plath ile birleştirmiş.Nilgün Marmara ingilizce olarak Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümüne sunduğu Sylvia Plath hakkındaki lisans mezuniyet tezinde şöyle demiş; "Umarım böylesine emsalsiz ve belirgin bir konuda, şiirlerini ölüm kavramını derinden algılayarak yazmış ve intiharında da sanatındaki kadar başarılı olmuş bir kadının analizini yapabilme konusunda başarısız olmam." Üzücü olansa Nilgün Marmara'nın Sylvia Plath gibi hayattan ayrılmayı seçmiş olması.Ece Ayhan'ın bir kitabında yanlış hatırlamıyorsam Nilgün Marmara'nın ölümü hakkında şöyle dediğini okumuştum; "Sebebi dünyanın arka bahçesini görmüş olması.Çünkü..Orayı görürseniz renkler solar." Belki de şimdi renkli dünyasını bulabilmiştir.
          İlginç ve aslında güzel olan şey Sylvia Plath'in Nilgün Marmara'yı etkilemiş olmasıdır.Yani bir insanın hissettiklerinin yaşadıklarının varolmasının bir başka insanı etkilemiş olması büyüleyici!..Nilgün Marmara da belki şu an başka bir insanı etkiliyordur.Belki insanlar onların hayatla verdikleri mücadelenin, hissettikleri acıların anlamlarını anlamaya çalışacak ve o boş anlamsız hayatlarını anlamlandıracaklar.Belki onların acıları başka hayatlara ilham verecek başka dünyalar yaratacak.Sonlarının intihar olması ne kadar üzücü olsada onları yargılamak kimsenin hakkı değildir.Bu sadece kendilerine düşer çünkü her insan kendi sınırlarını çizer.Ben onları çok iyi tanımıyor olsamda bu iki bayana sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum.Hayatlarıyla ve yazdıklarıyla bana toplumsal sorunları umursayan hatta bunun için acı çeken insanların olduğunu hatırlatıyorlar.Aslında farklı zamanlarda yaşamış ama hayatları birbirine bağlanmış bu insanlar bana tüm karanlıklara rağmen hayatta ışığın da olduğunu düşündürüyorlar.Onları daha iyi anlayabilmemiz ve hayatı daha derinden anlamlandırabilmemiz dileğiyle...

        Sylvia Plath'den alıntılar;
Dibi biliyorum, diyor,
En kalın köklerimle onu yokluyorum,
Siz ondan korkarsınız,
Ben korkmuyorum, daha önce de dibe vurdum..
                                      Sylvia PLATH-Ariel
        İki kişinin birbirine gitgide daha fazla kapılışını seyretmekte insanın moralini bozan bir şey vardı.Paris'i, kentten hızla uzaklaşan bir ekspresin yük vagonunda seyretmeye benziyordu bu; hani kent her saniye biraz daha küçülür ama insan gerçekte kendisinin küçüldükçe küçüldüğünü, yalnızlaştıkça yalnızlaştığını, bütün ışıklardan ve coşkudan saatte bir milyon mil hızla uzaklaştığını hisseder ya, onun gibi bir şeydi işte.
                                                                               Sylvia PLATH-Sırça Fanus(sy.43)

          Nilgün Marmara'dan;
                                    CANIM SIKINTI SINIRI
      Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.


23.8.11

History of art..

Bu resme yorum yapmadan duramam :D
          Leonardo da Vinci,eserlerinde hep bir mimari hava olması sanıyorum bilimsel yönlerinin kuvvetli oluşundan kaynaklanmış.Vee onunla bütünleşmiş Mona Lisa tablosu..Bugün tablodaki bayan gülüşünde aranan sırrn çözülemediğini duysa ne düşünürdü acaba ya da leonardo da vinci tablolarının dünyaca ünlü olduğunu görseydi ne hissederdi.Kim bilir belki hiç umursamazdı çünkü bence yaptığımız işlerden beklentimiz olmadığında elimizden geleni yapıyoruz.Son akşam yemeği de diğer bir ünlü tablosu.Tabloları filmlere bile ilham vermiş bu inanılmaz.
         Hollandalı Rembrandt,tablolarında hep barok dönemlere ait kişilerin portreleri mevcut.
         İzlenimci Monet'in tabloları bana robin williams'ın "what dreams may come" filmini hatırlatıyor.Fırça darbeleriyle harika göl,dere vb.efektleri vermiş.Renkleri robin williams'ın filmde cenneti boyalarla tasvir edişine benziyor sanki tabloya dokunsan seni içine çekecekmiş gibi..
         Van Gogh her zaman 1 numara bence.Hangi tablosu hakkında konuşsam karar bile veremiyorum.Ayçiçekleri tablosu ile ufak bir test yaptıklarını okumuştum.Birden fazla ayçiçek tablosunu yanyana dizip bir arı kovanını serbest bırakıyorlar arılar van gogh'un tablosundaki ayçiçeklerine koşuyor.Tabloda kullandığı sarının tonu doğadakine en yakın tonmuş.Yıldızlı gece tablosu da harikadır değil mi? Şöyle demiş o tablo için "...dine...çok büyük ihtiyacım olduğu zaman, dışarıya çıkıp yıldızları boyarım." Ona itafen çekilen bir film izlemiştim ismini hatırlayamıyorum küçük bir kız çocuğu ona çok hayran ve yıllar geriye sarıyor kız van gogh ile tanışıyor öyle bi şeylerdi.Tam anlamıyla bir ressam,keşke hayattayken de biraz değer görebilseymiş.
         Kübizm ve pablo picasso;Farklı bir tarz,insanın bakış açısını değiştiriyor.Ve bu tablolardan çok güzel eşya tasarımları yapılabileceğine eminim. 
         Salvador Dali ve sürrealizm; nesnelerin formunu değiştirme ve felsefik anlamlar yükleyerek alışılmadık hale getirmek diyince gözümün önüne direk akan saat tabosu geliyor yalnız tablonun gerçek ismi aklıma gelmedi.. 
         Rothko;aslında rothko'yu hiç duymamıştım.Soyut ekspresyonist tabloları varmış ilginç kesinlikle göz atın.
         Pollock tuvale boyayı dökme,fırlatma gibi aksiyonlarla alışılmışın dışına çıkmış bir ressam.Aslında sırf alışılmışın dışına çıktığı için bile taktir edilmesi gerek.
         Andy Warhol ve pop art; ünlü marilyn monroe eserini eminim görmüşsünüzdür.Nesneleri afiş tekniği ile çoğaltıyor ve aslında bu çağın toplumsal olaylarıyla bütünlük sağlayan bir tepkiymiş.

18.8.11

Birkaç öneri..

       Son zamanlarda keşfettiğim kaliteli her şey hakkında,hiç düşünmeden bir anda yazıyorum şu an.Öncelikle hakkında sürekli konuşarak arkadaşlarımın başını ağrıttığım "sindirella Kompleksi", (collette dowling'in romanı) okuduğum en iyi psikolojik romanlardan biriydi.Kadınların toplumdaki yeri,yanlış yetiştirilme tarzları ve bunun onların hayatları üzerindeki derin etkileri.Sadece kadınların bağımsızlık korkusundan değil, erkeklerinde yetiştirilme tarzından ve toplumdan kaynaklı ego problemlerinden de bahsediliyor.Kabaca bir anlatım oldu sanırım dip not olarak herkes tarafından beğenilmesi çok zor olan fakat farklı bir dokusu olan bir romandı diyebilirim."Edebiyat ve Patates Turtası Derneği" de son favorilerimden.Kitap hakkında saatlerce hiç susmadan konuşabilirim fakat yine kısa kesip diğer keşiflerimden de bahsetmek istiyorum.Romanımız bir yazar ve hiç tanımadığı bir kasaba halkının mektuplaşmalarından oluşuyor.Öylesine içten ve doğal mektuplar ki,karakterler yanınızdaymış gibi hissettiriyor.Herkese şüphesiz önerebileceğim bir roman.Bir de film öneriyim Pan'ın Labirenti..Hayalperest bir hikaye sonu da başı da ..Hatta sonuyla ilgili fazlaca komplo teorisi üretilebilir.Yine herkesin beğenebileceğini düşünmüyorum, fakat izlerseniz farklı ve etkileyici bir film sizi bekliyor.Yeni bir keşif olmasada şu sıralar Amy Winehouse'un back to black şarkısının müptelası durumundayım.Sesiyle,tarzıyla bambaşka bir sanatçı.
       Yazmaya başlayınca aslında daha bir çok önerim olduğunu ve şimdilik yazamayacağımı anladım.Bir süre de yazabileceğimi sanmıyorum ,neşeli günler!..
       Dipnot; John Lennon'un resmini koyup onun hakkında da yazmamak olmaz mükemmel bir sanatçı iyiki varmış iyiki IMAGINE demiş.=))

9.8.11

BB Brunes..


               BB Brunes 2006 yılında kurulmuş henüz çok yeni sayılabilecek bir fransız müzik grubu.Fakat yeni olmalarına rağmen çok başarılı bulduğumu söylemek isterim.Fransızlar müzik alanında harika sanatçılar yetiştiriyor bknz:Lhasa de sela(el pajaro dinlenebilir),noir desir( le vent nous portera dinlenmeli) ve nouvelle vague(dance with me dinlenmeli)...Bu arada yeni grubumuz BB Brunes'in ilham aldığı sanatçılar The Strokes, Amy Winehouse, The Clash, David Bowie, Ray Charles gibi isimlermiş.Aslında bana bu isimlerle tarzları çok da yakın gelmedi neyse belki daha sonra bu sanatçılar hakkında da yazarım.Son olarak BB Brunes'in nico teen love klibini mutlaka izleyiniz diyorum, sözler müzik bir yana, ortada harika bir çekim tekniği var.Kaliteli bir klip olmuş,izlemeye değer!..

7.8.11

Danny Roberts illüstrasyonları =)









 
Moda illüstrasyonları yapan Danny Roberts'ın çalışmaları şimdiye kadar gördüklerimin en iyileri.Özellikle siyah beyaz gözlüklü bayanlardan oluşan illüstrasyon en çarpıcı olanı aslında bana günümüz bayanlarının toplumda statülerinin ne kadar yükseldiği ve bu statüde modanın hale onlar için vazgeçilmez bir çizgide olduğu hatta bu sert duruşlarına rağmen sindirella kompleksli iç dünyalarının ironisi bu resmi özel bir yere koyuyor.Henüz Danny Roberts hakkında çok fazla bilgiye ulaşabilmiş değilim en kısa zamanda daha fazla bilgi edinmeyi düşünüyorum.

6.8.11

*...*

 

           Şu an bambaşka bir ülkede, daha önce hiç görmediğim yerleri geziyor,hiç bilmediğim yemekleri yiyor,hiç tanımadığım insanlarla arkadaş oluyor,yepyeni tınılar kulağımdayken daha önce hiç geçmediğim sokaklardan geçiyor ve nefes aldığımı hissediyor olmayı, burada olmaya tercih ederdim.

1.7.11

Oğuz Atay'dan

 -Olmuyor olric olmuyor, insanları tanıyamıyorum.
 -Belki de olmaması gerek efendim.
 -Haklısın olric, kendi dünyamıza gidelim,yalnızız ama sahte değiliz olric.
 - Değiliz efendimiz.
 - Bu iyi haber olric.

19.6.11

*.*


       Bazen sadece bakıyorum Dünya'ya,bütün olup bitenleri sadece izliyorum!.. Tüm o yalanlar,iftiraflar,hırslar,bencillikler,sahte gülüşler her şey, dünyaya bakmak bile istemememe sebep oluyor.Dünya'ya baktığımda sadece bir çöp yığını görüyorum.Yinede küçücük değerli bir kalbi görme umudu için bile bakmaya devam etmeye değer.

14.6.11

.. Harry Potter ..

        Harry Potter serisi tüm dünyada fantastik kurguda adını asla unutturmayacak bir yere sahip oldu.Bunu da yazar J.K.Rowling'in yalın ve alışılmadık hayal dünyası sağladı.Yinede serinin biraz da popülerliğin getirdiği avantajla milyonlarca insan tarafından beğenildiğini düşünüyorum.Tıpkı Alacakaranlık serisi gibi, gerçi Alacakaranlık gibi daha basit bir konu ve düş gücüne sahip kitapla Harry Potter serisi gibi düş gücü yüksek,alışılmadık bir romannı karşılaştırmak acımasızlık olsada popülerlik konusunda aynı avantajlara sahipler.İnsanların popüler olan kitapları okumaya daha çok eğilim gösterdiklerini düşünüyorum.Bu yüzden popülerlik kitabın kalitesiyle uzaktan yakından alakasız hale geliyor.İtiraf etmeliyim başlarda Harry potter serisinin sıkı takipçilerindendim fakat sonra tüm dünyada yaşanan patlama ,popülarite beni seriden bir hayli soğuttu.Okunmaya değer çok daha kaliteli kitaplar varken bir romana hak ettiğinden fazla önem verilmesi ,tabiki sevilebilir, ama fazla abartılıp değerli romanların önüne geçirilmesinin haksızlık olduğunu düşünmekteyim.Beğenileri abartmanın ve kusurlarını görmezden gelecek kadar körleşmenin anlamı yok sanıyorum.Harry Potter serisine direk bir eleştiride bulunmayacağım fakat filmlerin romanların yanında ne kadar cılız kaldığını da söylemeden geçmemek gerek.Harry Potter'i Daniel Redcliffe yerine jim carrey oynasa daha güzel olabilirmiş,yeniliklere açık olmak gerek =))

11.6.11

21 gram..

   Kaç hayat yaşarız ? Kaç kez ölürüz ? Ölüm anında hepimizin 21 gram kaybettiğimizi söylerler. 21 grama kaç yaşam sığar ? Ne kadarı kaybolur ? 21 gram ne zaman kaybolur ? Ne kadarı onunla gider ? Geriye ne kadarı kalır ? Geriye ne kadarı kalır ? 21 gram , 5 medeni paranın ağırlığı. 1 kuruşun ağırlığı. Bir çikolata parçasının. 21 gram ne kadar eder ?

  21 grams soundtrack; http://www.youtube.com/watch?v=y1yx5mwy__U

2.6.11

Dreamcatcher !..


Dreamcatcher(Düş kapanı)
         Düş görmek insanı her an herşeyin olabileceği uçsuz bucaksız bir dünyaya götürdüğü için belki de gerçektir.Efsanesini yeni öğrediğim düş kapanı(dreamcatcher) hakkında birkaç not ;Düs Kapanlari ,Kızıl derelilere göre insanın daha rahat uyumasını sağlayabilecek mistik güce sahip olan koruyucu özelik taşıyan tılsımmış.Çeşitli deriler ve kuş tüyleriyle süslenmektedir ki bu süsleme teknikleri de bir şeyleri simgelemekteymiş.Mesela ortası boş ağın çemberle buluştuğu nokta,sekiz noktada buluşuyorsa, örümceğin bacaklarını sembolize ediyormuş.
         Bir siteden okuduğum düş kapanı hakkındaki efsaneyi aynen yazıyorum ;
       "Efsanelerden birine göre, bilgeliğiyle tanınan iktomi adlı bir adam, örümcek kılığında bir ruhani liderin rüyasına girmiş, adamın tüylerle ve at kılıyla süslü, söğüt ağacından çemberini alıp, bu çemberin etrafına ağ örmeye başlamış ve bir yandan da adama hayat çemberinden, dünyada bizi yaşam çemberinin her döneminde etkilemeye hazır iyi ve kötü güçlerin olduğundan bahsetmiş. Konuşmasının sonunda düş kapanını tamamladığında, bunun ağının iyi olan düşünceleri, arzuları, istekleri tutacağını, ağın ortasındaki deliğin de kötülükleri uzaklaştıracağını söylemiş ve böylece düş kapanı kızılderili halk arasında yayılmış.
         Bir diğer efsaneye göre ise düş kapanının ortasındaki ağ kötü düşleri tutar ki güneş doğduğunda onları yok edebilsin, ortasındaki delik ise iyi düşüncelerin size gelmesini sağlayandır. bu inanışa göre ortasından aşağı bir tüy asılmalıdır; böylece iyi düşünceler yollarını bulacaktır. düş kapanının ağı sürekli iyi düşüncelerle örülmelidir. bu, bebeklerin beşiklerinin yanına asılır, mutlu bir hayat, güzel rüyalar ve şans getirdiğine inanılır."
        Bu efsanelere inanılıp inanılmadığını bilemiyorum sadece bana ilginç geldi ve zaten dreamcatcher da ilginç bir obje .Ayrıca bilgilerinize;düş kapanı kolye ,bileklik olarak da satılıyormuş.

23.5.11

Bu yazıyı okumayınız, mutlaka yapabileceğiniz daha iyi bir şeyler vardır :)

       Aslında , okuyanların yeni bir bakış açısıyla karşılaşmaları adına farklı konulardaki eleştirilerimi yazmayı düşünüyorum.Fakat bu günkü yazım belki de yazmış olduğum en basit ve saçma yazı olacak.İnsanoğlunun sakınık ve renksiz olmaya mecbur bırakılması hakkında!..Etraflarını saran binlerce sorumluluk ve yaşamak zorunda bırakıldıkları bir hayat sunuluyor herkese.Bunun rahatsızlığı kimsenin umrunda değilmiş gibi düşünsem de, soğuk yağmurlu bir günde otobüste gördüğüm kız çok dikkatimi çekmişti.İğne atsan yere düşmeyecek bunaltıcı otobüste kız sakin sakin biraz da hüzünlü buğulu cama dönüp "kader" yazmıştı.O an bütün insanları aşıp kızla konuşmak istemiştim ama yapmadım.Kim bilir belki bende onun gibi sakınık ve renksizdim.
      Sanırım insanların düştüğü en büyük yanılgı yaşamın değişmez olduğunu sanmaktı.Ve değişime giden yoldan korkmaktı belki var olanı kabul edip rutinleşmek kolay  geliyordu.Kabul etmek gerekir ki yenilenmek ve buna cesaret etmek oldukça zordur."Into the wild " filmindeki Christopher McCandless’ın dalgalı sulara atlayan cesaretine,hayatının iplerini kendi eline almasına özenirim.Şu da varki rutini bozup hayellerinizin peşine düşmeniz her şeyin daha iyi olacağı anlamına gelmez.Ama zaten her gün güneşli geçmez değil mi?İstediğiniz değişime gitmek ve gerçeği bulmaksa şimdi hemen peşinden gitmelisiniz ama unutmayın ki yolun sonunda gerçeğin olmadığıyla da karşılaşabilirsiniz.
      Hayatı karmaşıklaştıran yine insanlardır.Onların koydukları kuralları,mecbur bıraktıkları sakınık ve renksiz hayatları,tüm o hırsları,savaşları,yalanları var eden yine kendileridir.Oysa hayat basit olmalıdır ne yaşanacaksa ne söylenecekse söylenmeli ve yaşanmalıdır.Eğer beklerseniz ve yaşamın elinizden kayıp gitmesine izin verirseniz, pişmanlıklarınızla geri dönüp aradığınızda yıprattığınız dostluklarınızın,boşa geçen zamanınınızın olmadığı gerçeğiyle karşılaşırsınız.
     Size bildiğini sandığı ama kendisinin de hala bulamadığı yolda gitmenizi söyleyen ben,o huzur dolu Serenade(Steve Miller Band) şarkısını dinlerken basit düşler kuran bir insanım.Belki de tüm bu yazdıklarım saçmalık ama bildiğim bişey varsa o da "yaşamaya asla geç kalmamak" gerektiğidir.

22.5.11

"print is not dead"

       Geçenlerde annemin çocukken birikirdiği pul koleksiyonunu bulduk.O kadar farklı çeşit pul vardı ve öyle düzenli muhafaza etmişti ki, ilk kez bu kadar çok pulu bir arada gördüm.Günümüzde pul bir yana mektup bile görmez olduk,e-mailler cep telefonları...Teknoloji eskiden insanları mutlu eden ufacık sevinçleri de kopardı bizden, ayrıca yalnız mektup değil bütün yazılı baskılar da yok olma tehlikesi  altında.Artık gazete ve dergiler internetten okunuyor hatta o sayfalarını çevirerek koklayarak okunan romanlar bile pdf haline getiriliyor.Baskı ölüyor mu gerçekten? Teknolojinin hayatımıza getirdiği kolaylıklar ve kusursuzluğu bizi körleştirdiği için,hayatımızın içindeki ufak sevinçleri yok etmesine izin mi veriyoruz?
    Anthology Magazine tarafından hazırlanan "print is not dead" isimli stop motion baskının ölmediğini söyleyen hoş bir film olmuş ama umarım gerçekten ölmemiştir.Umarım hala dergileri gazeteleri eline alıp okumayı seven birileri vardır.

21.5.11

Pirates Of The Caribbean: On Stranger Tides (2011)

 
   Pirates Of The Caribbean: On Stranger Tides (2011)
      Karayip Korsanları serisinin 4. filmi olan Gizemli Denizler'de kaptan Jack Sparrow kendisini bir anda gençlik pınarını ararken bulur.Angelica (Penelope Cruz), sonradan bulduğu babası karasakalın ölümsüz olması için bir ayin yapmak istemektedir.Ayin için alınması gereken gümüş kadehler ve denizkızı gözyaşıylarıyla macera başlar.Öncelikle bu filmde Orlando Bloom  ve Keira Knightley'in olmayışı eksik hissettiyor yinede Penelope Cruz'un oynamış olması gayet hoş.Birbirinden farklı rollerde izleyici karşısına çıkan Cruz'a angelica rolü de çok yakışmış.Johnny Depp'in oyunculuğuna diyecek bir söz bulamıyorum,makas eller,alis harikalar diyarında..vs. olsun hepsinde yepyeni bir oyuncuyla karşılaşıyoruz sanki.O hep sinemada olsun ve biz hep seyredelim.Serinin sıkı takipçileri daha iyi bilirler ama bu filmin aksiyon ,efekt açısından diğerlerinden pek farkı olmadığını düşünüyorum.Ben denizkızlarının olduğu sahneyi ayrı bir beğendim ,aslında ilk çıkan denizkızını Amanda Seyfried sanmıştım ama değilmiş maalesef.Ayrıca Karayip Korsanları'nın o klasik soundtrackini çok seviyorum.Bu filmden geriye kalan en beğendiğim replik ise "her ruh kurtarılabilir."Sonuç olarak Karayip Korsanları-Gizemli Denizler kesinlikle sinemasever insanlara önerebileceğim bir film oldu.

http://www.dailymotion.com/video/xij6jh_karayip-korsanlary-4-gizemli-denizlerde-turkce-altyazy_shortfilms

19.5.11

sindirella kompleksi'nden...

     "Yalnız olmaktan nefret ediyorum. Keseli hayvanlar gibi bir başkasının derisinin altında yaşamak isterdim. Emniyette olmayı, bakılıp gözetiliyor olmayı havadan, hatta yaşamdan daha çok isterdim.' Çünkü iş bağımsızlığa gelince, 'gerçekten kendi ayaklarımızın üstünde durduğumuz zaman, kadınlıktan uzaklaşacağımızdan, sevgisiz, sevimsiz, olacağımızdan korkuyoruz. Bağımsız olmak istiyor ama bağımsızlıktan korkuyoruz. Bunun için de başkalarını suçluyoruz. 'Onları' suçlayarak ya da dizimizi döverek özgürleşemeyiz. Bağımsızlık, başkalarının bize bahşedebileceği bir lütuf değildir."